Yoktan var etme, vücûda getirme, yaratma.
İnsanlar, mahlûk olduğu gibi, bütün işleri, hareketleri de Allahü teâlânın mahlûkudur. Çünkü O’ndan başka, kimse bir şey yaratamaz. Kendi mahlûk, yaratılmış olan, başkasını nasıl yaratabilir? Yaratılmak damgası, kudretinin az olduğuna alâmettir ve ilmin noksan olduğuna işârettir. Bilgisi kuvveti az olan, yaratamaz. Îcâd edemez. İnsanın işinde, kendine düşen pay, kendi kesbidir. Yâni o iş, kendi cüz’î, sınırlı kudreti ve irâdesi ve istemesi ile olmuştur. Fakat o işi yaratan, yapan Allahü teâlâdır. Kesb eden kuldur. Görülüyor ki, insanların ihtiyârî işleri, istiyerek yaptıkları şeyler, insanın kesbi, istemesi, seçmesi ile Allahü teâlânın yaratmasından meydana gelmektedir. İnsanın yaptığı işte, kendi kesbi, ihtiyârı yâni beğenmesi olmasa, o iş titreme şeklini alır, mîdenin, kalbin hareketleri gibi olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Ey Âdemoğlu! Ey noksanlık ve taşkınlık içinde yüzen insan! Siz ne hepsiniz, ne de hiçsiniz; herhâlde ikisi arası bir şeysiniz. Evet siz îcâd etmekten, her şeye hâkim ve gâlib olmaktan şüphesiz uzaksınız. Fakat, inkâr olunamayan, bir hürriyet ve ihtiyârınız, serbest hareketiniz sizi hâkim kılan, bir arzû ve seçim hakkınız vardır. Siz, eşi ortağı bulunmayan bir hâkim ve mutlak, başlı başına bir mâlik olan Hak teâlânın emri altında, ayrı ayrı ve müşterek vazîfeler alan birer me’mursunuz!.. (Abdülhakîm Arvâsî)