1. Nasîb. Allahü teâlânın ezelde (sonsuz öncelerde) herkes için dilediği şey.
Bir müslüman ancak her hangi bir işte aklını kullandığı, her çâreye baş vurduğu ve son derece çalıştığı hâlde bir başarıya ulaşamazsa, me’yûs (ümidsiz) olmamalı ve bu sonucun Allahü teâlânın kendisi için münâsip gördüğü bir husus olduğunu kabûllenerek, kısmetine râzı olmalıdır. Yoksa hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, öğrenmeden ve bilmeden yan gelip yatmak ve ağzını havaya açarak kısmetini beklemek müslümanlıkta büyük günâhtır. (Kemahlı Feyzullah)
Kısmet aynı zamanda büyük bir tesellî kaynağıdır. “Ben vazîfemi yaptım, fakat ne yapayım ki kısmetim bu imiş” diyen bir müslüman bir işte başarısız olsa bile, ümitsizliğe kapılmaz ve büyük bir iç huzûru ile çalışmaya devâm eder. (Kemahlı Feyzullah)
Kısmetindir gezdiren yer yer seni,
Gâfil olma, âkıbet (sonunda) yer, yir seni.
(Ahmed Mekkî Efendi)
2. Birkaç kimsenin bir şeydeki hisse-i şâyialarını (ayrılmamış hisselerini) kile, terâzî, arşın gibi bir ölçü âleti ile tâyin ve tahsis etme, belli etme, ayırma. Kassâmın yâni taksimât, bölüştürmeyi yapacak olanın adâletli, emin (güvenilir) ve kısmet işini bilmesi lâzımdır. (Ebüssü’ûd Efendi, Abdullah Mûsulî)