“aleyhisselâm”: Peygamberdir. İbrâhîm aleyhisselâmın kardeşinin oğludur. Lût gölü yanında Sedum şehri halkına Peygamber oldu. Onları çirkin işlerinden men’ etdi. Karısı da dinlemedi. Kendisi şehrden çıkdı. Şehr yerin dibine geçdi. Seksen yaşında Hicâzda vefât etdi. Yehûdîlerin ve hıristiyanların (Mukaddes kitâb)dedikleri ve her memlekete yaymağa çalışdıkları kitâbın (Ahd-i atîk) kısmındaki (Genesis) veyâ (Tekvîn)in ondokuzuncu bâbının otuzuncu ve sonraki âyetlerinde diyor ki, (Lût şehrden çıkıp iki kızı ile berâber dağda sâkin oldu. Büyük kızı küçüğe dedi ki, pederimiz ihtiyâr oldu. Yer yüzünde erkek dahî kalmadı. Gel, pederimize şerâb içirip, onun ile yatarak, pederimizden zürriyyet peydâ edelim. O gece pederine şerâb içirerek pederi ile yatdı. O dahî onu tanımadı. Ertesi gece pederlerine yine şerâb içirdiler ve küçük kız onun ile yatdı. Lûtun iki kızı babalarından hâmile oldular. Büyük kız oğluna (Muâb), küçük kız da oğluna (Amî) ismini koydu. Muvâbî ve Amûnî denilen kimselerin cedleri bu iki çocukdur.) Kitâb-ı mukaddesin bu yazısı, açık bir fuhş hikâyesidir. Bu yazı, bugün, dünyânın her yerinde pornografi [müstehcen] neşriyyât sınıfına girer ve neşr edilmesi yasaklanır. Kitâbı mukaddesde buna benzer dahâ birçok gayr-i ahlâkî bahsler vardır. İslâm âlimleri bunları bulup açıklıyarak, bugünki Tevrât ve İncîl denilen kitâbların Allah kelâmı olmadıklarını, sonradan insanlar tarafından değişdirmeler ve ilâveler yapılarak ortaya çıkarıldıklarını, bu sûretle de isbât etmişlerdir. Bu kıymetli islâm kitâblarından birkaçının ismleri, birinci kısm, 93. cü madde sonunda yazılıdır. Bunlardan (Tuhfe-tül-erîb) arâbî ve (Mîzân-ül-mevâzîn) fârisî olup, İstanbulda, Hakîkat Kitâbevi tarafından basdırılmışdır.
140, 482, 640, 641, 1118.