peygamber

Allahü teâlânın, emirlerini ve yasaklarını kullarına bildirmeleri için insanlar arasından seçtiği ve kendilerine mûcizeler verdiği üstün zâtlar. (Bkz. Resûl ve Nebî)

Allahü teâlânın emirlerini tebliğ etmekte, duyurmakta ve insanları Allahü teâlânın dînine çağırmakta peygamberler arasında bir ayrılık yoktur. Peygamberlere îmân etmek, aralarında hiçbir fark görmeyerek, hepsinin doğru sözlü olduğuna inanmak demektir. Onlardan birine inanmayan kimse, hiçbirine inanmamış olur. (Seyyid Abdülhakîm)
Her peygamber, kendi zamânında, kendi mekânında, her insandan her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselâm ise her zamanda ve her mekânda her insandan her bakımdan üstündür. (Seyyid Abdülhakîm)
Peygamberlik; çalışmakla, açlık, sıkıntı çekmekle ve çok ibâdet yapmakla ele geçmez. Yalnız Allahü teâlânın ihsânı ile olur. İnsanların dünyâdaki ve âhiretteki işlerinin düzgün ve faydalı olması için ve yanlış, zararlı işlerden koruyup, selâmete, hidâyete, râhata ve seâdete kavuşturmak için peygamberler gönderilmiştir. (İmâm-ı Rabbânî)
Peygamberler mezarlarında bizim bilmediğimiz bir hayat ile diridir. Mübârek vücudlarını toprak çürütmez. Bunun içindir ki, hadîs-i şerîfte; “Peygamberler, mezarlarında namaz kılarlar ve hac ederler” buyruldu. (Dâvûd bin Süleymân)
Âhiret bilgileri ve Allahü teâlânın beğenip beğenmediği şeyler ve O’na ibâdet şekilleri eğer aklın çerçevesi içinde olsalardı ve akl ile doğru olarak bilinebilselerdi, binlerce peygamberin gönderilmesine lüzum kalmazdı. İnsanlar, dünyâ ve âhiret seâdetini kendileri görebilir, bulabilirdi ve Allahü teâlâ, hâşâ peygamberleri boş yere lüzumsuz göndermiş olurdu. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
« Lügât'a Git