Bırakın gelsin. Başında devlet var ise îmâna gelir, buyurdu. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazret-i Peygamberin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” mubârek nûr cemâlini müşâhede ile müşerref oldu.
Resûl-i ekrem hazretleri buyurdular ki, yâ Ömer, dahâ küfr ve şekâvetden vazgeçmek yok mu? Hazret-i Ömer, Peygamberin mubârek cemâline nazar edip, kelâmını duyup, nazarlarına kavuşunca, hemen karârsız kalmayıp, yüksek dergâhlarına yüz sürüp, sonra, yâ Resûlallah, hiç şek ve şübhe kalmadı. Hak Peygambersin. Bana îmânı arz eyle, dedi.(Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh)deyip, şecere-i îmânı [îmân ağacını] temîz kalbine dikdi. Cümle Eshâb-ı güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” tekbîr getirip, sürûr-ı kalb ile, hazret-i Ömer ile müsâfeha ve muânaka [birbiri ile kucaklaşma, boynuna sarılma] eylediler. Allahü teâlâ hazretlerine hamd ve senâ eylediler. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu; su getirdiler. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” temizlenip, gusl eyledi. Ona Kur’ân ta’lîm buyurdular. Kalbini îmân nûru ile doldurdular. Nemâzı ve diğer dîni erkânı ta’lîm eyledi. Hazret-i Ömer onları gördü ki, mağara gibi gizli bir yerde dururlar. Dedi ki, yâ Resûlallah! Bu ne keyfiyetdir ki, bu mağarada ihtifâ buyurdunuz. Se’âdet ile buyurdular ki, müşriklerin mü’minlere ezâ ve cefâsından dolayı burada dururuz. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, onlar puta gündüz taparlar. Önünde âşikâre yer öperler. Niçin biz, Hâlıka gizli taparız, yâ Resûlallah. Buyurun billahi varalım, biz de Harem-i beyt-i şerîfde nemâzı âşikâre kılalım. Görelim, bize kim mâni’ olur. Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” kalkıp, Sahâbe-i güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ile berâber, hazret-i Ömer önlerinde, elinde yalın kılınç, Beyt-i şerîfe doğru yürümeğe başladılar. Kureyş müşrikleri önlerinde, hazret-i Ömeri böyle gördüklerinde, sevinip, dediler ki, meğer Ömer bunların hepsini esîr etmişdir, ki getirip karşımızda kırmak ister. Yanlarına geldiklerinde, gördüler ki, hazret-i Ömer bunların herbirine güzel muâmele edip, bunlar ile karışmış güle-güle söyleşip gelirler. Ebû Cehl la’în bu hâli gördü. Müslimân olduğunu anladı. Âh! Gördünüz mü? Muhammed Ömeri de, kendi dînine döndürmüş.