O gönderdiği kişi rivâyet eder ki, Medîne-i münevvereye geldim. Gördüm, hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” yemekler pişirip, mescidde fukarâya yidirirdi. Zîrâ âdet-i şerîfesi bu idi ki, beyt-ül-mâldan fakîrler için günde bir deve kesip, pişirip, yidirirdi. Yemek yinirken, kendisi mubârek eline bir asâ alıp, ayağı üzerine durup, yiyenleri gözetirdi. Ekmek ve aş lâzım oldukça, götürüp verirdi. O kişi der ki, hazret-i Ömeri bu hizmeti yaparken gördüm. Sabr edip, bekledim. Hazret-i Ömer işini bitirip, evlerine geldiler. Ben de arkasından vardım. Bana, içeri girin dedi. İçeri girdim. Hazret-i Ömerin hâtunu ki, Ümmü Gülsümdür. Hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh” kızıdır. Hazret-i Fâtımadan olmuşdur. Gördüm ki, üzerinde bir eskimiş fistan giymiş, oturur. Evinin içinde, bakdım, bir eskimiş kilim, iki yasdıkdan gayri nesne görmedim. O yasdıklar da hurma lifinden idi. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” kilim üzerine oturup, yasdığı benim altıma verdi. Oturdum. Sonra, Ümmü Gülsüme, hiç bizim için yemek pişirdin mi, dedi. Dedi ki, yâ Emîr-el mü’minîn, yalnızlık sebebi ile bugün yemek pişiremedim. Kalkıp, bir çanağa bir mikdâr zeytinyağı koyup, içine biraz tuz koydu. Bir parça arpa ekmeğini hazret-i Ömerin önüne getirdi. Ben de hazret-i Ömerin hâtırı için berâber yidim. Ondan sonra, o hediyye kutusunu çıkarıp, hazret-i Ömerin önüne koydum. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” bu nedir, dedi. Mesleme bin Kays bunu size gönderdi. Müslimânlar da hisselerinden geçdiler. Hepsinin rızâsı ile bunu sana armağan gönderdiler, dedim.. Hazret-i Ömer onu gördükde, mubârek iki ellerini dizi üzerine koyup, ağladı ve dedi ki: Hak Sübhânehü ve teâlâ hazretleri Ömere bu kadar nesneler verdi. Ömerin gözü ve karnı doymadı. Bununla doyar mı, dersin. Yürü bu kutuyu Meslemeye götür ve de ki, bir dahâ bunun gibi iş yapmasın. Müslimânların nasîbini kimseye göndermesin. Bu cevâhirleri satsın, müslimânlara dağıtsın. Çabuk git. Eğer dağılmış iseler, Meslemeye bir iş ederim ki, müslimânlara ibret olur. O kimse dedi, yâ Ömer te’cîl eyle. Emîr buyurursan, benim bineceğim yok. Ben gidinceye kadar geç olur. Buyurdu, sadaka develerden iki deve getirdiler. Bana verdi. Buyurdu, bu develere nöbetle binip, oraya varınca, senden dahâ müstehak ve dahâ fakîr bir kişi bulup, bu develeri ona ver.
- 118 -