Cerrâh görüp, yarayı dikdi. İyileşinceye kadar hareket etmesin, üç-dört gün yatsın, iyi olur, dedi. Sahâbe-i güzîn “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” gelip çevresinde oturdular. Hilâfet emrini ve sâir dîni emrleri onlara vasıyyet ederken, nemâz vakti gelip, müezzin ezân okudu. Sonra yüzünü cerrâha dönüp dedi ki, şimdi abdest alıp, nemâz kılsam ne olur. Cerrâh dedi ki, eğer yerinden hareket edersen, bu dikdiğim yerden sökülür, vefât edersin. Emîr-ül mü’minîn “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki: Nemâzı terk etmekden ise, karnım yarılsın ve öleyim dahâ iyi, elbette nemâz kılsam gerekdir. Sahâbeden birini hazret-i Âişenin “radıyallahü anhâ” huzûruna gönderdi ki, destûr verir mi ki, [ya’nî izn verir ise], biz de Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ravda-i mutahheralarına girelim ve O Servere ilticâ edelim. Hazret-i Âişe “radıyallahü anhâ” bu haberi işitince ağladı. Âh, kıymetli Ömer, atamın yâdigârı da gidiyor. İşte o yeri ben kendim için saklardım. Ammâ onlara hibe etdim. Hazret-i Ömere söyleyin ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve babamın katına [yanına] varınca, benim selâmımı onlara söylesin. Ve desin ki, bu ayrılığım ne zemâna kadar olacak. Hazret-i Ömer bu haberi işitince, oğlu Abdüllah hazretlerine dedi ki, benim cenâze nemâzımı kıldıkdan sonra, Âişe-i Sıddîkanın huzûruna geri varıp, destûr dileyesin [izn isteyesin]. Evvelce benden utanıp, izn vermiş olabilir ve pişmân olmuş olabilir. Onun rızâsı ile defn olayım. Nemâz vakti sonuna gelmişdi. Müezzin ikâmet okudu. Emîr-ül mü’minîn, ayağa kalkıp, abdest almak ve nemâz kılmak istedi. O ânda dikilen yerler sökülüp, Emîr-ül mü’minîn yere düşdü. Dostlarına, elvedâ elvedâ, selâmetde kalın, hakkınızı halâl ediniz, tekrâr görüşmemiz kıyâmete kaldı, dedi. Sahâbeler arasında ağlama-inleme başladı. Hemen o sâat hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” şehâdet kelimesini getirip, cânını Allahü teâlâ hazretlerine teslîm etdi. Ondan sonra yıkadılar. Nemâzını kıldılar. Oğlu Abdüllah hazretleri, Âişe-i Sıddîka hazretlerine gitdi. Destûr diledi [izn istedi]. Âişe “radıyallahü teâlâ anhâ” hazretleri ağladı. Dedi ki, ey Ömer, adâleti hayâtında da, ölünce de elinden bırakmadın. O yeri sana fedâ eyledim. Ondan sonra mubârek cenâzesini, Ravda-i mutahhera kapısına getirdiler. Birisi ileri varıp, Esselâmü aleyke yâ Resûlallah! Ömeri getirdik.
- 145 -