Sizden biriniz, zararını düşünmeden bir günâh işlese, sonra bir dahâ yapmıyacağına azm ederek tevbe etse, hâlini düzeltse, Allahü teâlâ onun günâhını bağışlar. Ve tevbesini kabûl etmekle rahmet eder.) [En’âm sûresi 54.cü âyet-i kerîme meâli.] Resûlullah o şeklde oturur idi ki, bizim dizlerimiz mubârek dizlerine değerdi. Kalkmak isterler idi. Evvelâ biz kalkardık. Resûlullahı oturur şeklde bırakırdık. Sonra o kalkardı. Buyurdu ki, Allahü teâlâya şükrler olsun ki, beni öldürmezden evvel, bana emr etdi ki, (müslimânlardan bir grub ile berâber bulunmağa sabr et.)
İkrime “radıyallahü teâlâ anh” der ki, Kureyşden bir tâife geldiler. Ebû Tâlibin yanına varıp dediler: Halk bizi Muhammed ile oturur görürler ise, onlar da ona mutî’ olurlar. Ondan sonra bizi o kullar [köleler] ile oturur görürler ve bizi kötülerler. Var Muhammede söyle ki, onları yanından uzak etsin. Biz de Ona îmân getirelim. Sonra Ebû Tâlib bu haberi Ona götürdü. Ömer bin Hattâb “radıyallahü anh” dedi ki, böyle eyle yâ Resûlallah, görelim dediklerini yaparlar mı ve sözleri üzere dururlar mı. Bunun üzerine bu âyet-i kerîmeler nâzil oldu. [En’âm sûresi 52, 53, 54.cü âyet-i kerîmeleri.] Ömer “radıyallahü teâlâ anh” bu âyet-i kerîmeleri işitdiği gibi, geldi, özr diledi. Söylediği sözlerden pişmân oldu. Allahü teâlâdan hitâb-ı izzet geldi ki, yâ Muhammed! Benden Ömere selâm eyle ki, senin menzilin ve merteben bizim katımızda yüksekdir. Bu kadar zelle ile kendi dergâhımdan seni red etmem. Senin özr dilemeğe geleceğini bildiğim için, selâmımı önce gönderdim. O yerdeki senin günâhını yazdım. Özrden evvel rahmetimi mukâbilinde yazdım. Onun ile olan bağlılığımız çok kuvvetlidir. Zelle ile kesilmez, buyurdu.
(İşâret): Hak sübhânehü ve teâlâ bu âyet-i kerîmede, Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerini beş def’a andı [zikr etdi]. (Sana geldiği vaktde), (Îmân getirmek), (günâh işlemek), (Tevbe etmek), (Hâlini islâh etdi). Allahü tebâreke ve teâlâ, hazret-i Ömeri beş nesne ile yâd etdi [zikr etdi]. (Selâmün aleyküm) diyerek selâm etdi. (Sizin Rabbiniz vâcib kıldı), buyurarak haber verdi. (Kendi nefsi üzerine rahmet etmeği), buyurarak rahmet etdi. (Cehâlet ile bilmiyerek günâh işledi), diyerek günâhdan ma’zûr tutdu. (Allah afv edici ve tevbeyi kabûl etmekle rahmet edicidir), buyurarak afv etdi.