Allahü teâlâ ve tekaddes kabûl buyurur. Öyle yap! İslâm mahşerde safların arasında dolanır. Her kim ki, hazret-i Ömeri sever. Onun elini tutup, hazret-i Ömer ile Cennete iletir.
2– Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden rivâyet eder. Buyurdu: Yâ Ömer! Cebrâîl “aleyhissalâtü vesselâm” benim yanıma geldi. Dedim, yâ Cebrâîl! Bana, Ömer bin Hattâbın göklerdeki fazîletinden haber ver. Dedi ki, yâ Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! Ömerin göklerdeki fazîletlerinden ve menâkıbından eğer sana haber verirsem, hazret-i Nûh alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâmın ömrünce ki, kavmi yanında bin seneden elli sene eksikdir, henüz fazîletlerini söylemeğe kâdir olamam. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurur: (Korkunuz! Ömerin hışmından ki, o gadablı olunca, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri ondan ötürü gadablı olur.)
3– Sa’îd bin Cübeyr, İbni Abbâsdan “radıyallahü teâlâ anhüm” rivâyet etmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurur ki: Cebrâîl aleyhisselâm benim yanıma geldi ve dedi ki: Allahü tebâreke ve teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurdu ki, Ömere benden selâm et! Ona haber ver ki, Onun rızâsı benim hükmümdür. Onun hışmı benim adlimdir.
4– Gudayf bin Hâris “radıyallahü anh” rivâyet eder. Bir genç, Ebû Zer-i Gıfârînin “radıyallahü anh” yanına geldi. Ebû Zer hazretleri o gence dedi ki, benim için Hak Sübhânehü ve teâlâdan istigfâr et, afv edilmemi iste. O genç dedi ki, yâ Ebâ Zer! Sen hazret-i Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sohbetinde bulunmuşsun. Ben senin nasıl afv olunmanı isterim. Ebû Zer; “olsun, iste” dedi. Genç dedi, bana haber ver ki, ben de ne hayrlı işâret gördün ki, benim düâmı ve istigfârımı istersin. Ebû Zer “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki; Bundan dolayı ki, sen hazret-i Ömerin “radıyallahü teâlâ anh” önünden geçiyordun. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” bu iyi gençdir, buyurdu. Ben ki, Ebû Zer’im. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işitdim ki, buyurdu: (Allahü teâlâ, doğru sözü, Ömerin dili üzerine koymuşdur.)