Yine (Tenbîh-ül gâfilîn)de bildirilmişdir. Bir gün bir kişi Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin huzûruna hanımından şikâyet etmeğe gitdi. Se’âdethânelerinin [evinin] kapısına vardı. İçeriden bir münâkaşa sesi geliyordu. O kişi der ki, kulağımla işitdim ki, harem-i muhteremleri [muhterem hanımları] Ümm-i Gülsüm ona çok sözler söyler. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” ona aslâ karşılık vermez. Susar ve dinler. O kişi kendi kendine dedi ki, ben isterim ki kendi hanımımdan hazret-i Ömere şikâyet edeyim. Şimdi o benden de çok elemde ve cefâdadır. Evine gitmek üzere geri dönmüş idi. Hazret-i Ömer dışarı çıkdı, o kişiyi gördü ki, gidiyor. Ona dedi ki, ne iş için gelmişdin. O kişi, Yâ Emîr-el mü’minîn! Hanımımdan sana şikâyet etmeğe gelmişdim. Sizin harem-i şerîfinizde olan nesneyi işitince geri döndüm, dedi. Hazret-i Ömer buyurdu ki, (Ben onu, üzerimde olan şu haklardan dolayı afv ederim. Birincisi, benim ile Cehennem arasında perdedir. Nefsim onun ile harâmdan sâkin olur. İkincisi, evden dışarı giderim, evimin bekçisi olur. Üçüncüsü, kassârımdır, esvâbımı yıkar. Dördüncüsü, çocuklarımın bakıcısıdır. Beşincisi, ekmeğimi yapar, yemeğimi pişirir. Onun bu hakları onu azarlamama mâni’dir.) O merd de dedi ki, doğru söyliyen kişiyi ve doğru giden kişiyi Allahü teâlâ sever. Benim hanımımın da bu hakları var. Onu rızâm ile afv etdim.
Seksenbirinci Menâkıb: (Mesâbîh)den havz ve şefâ’at bâbının hasen hadîs-i şerîflerinde Enes “radıyallahü teâlâ anh” nakl etmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular ki: (Allahü teâlâ bana ümmetimden dörtyüzbin kimseyi Cennete koyacağını va’d etdi.) Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh”, bize ziyâde et yâ Resûlallah, dedi. Buyurdu: İki elini avuç yapıp, bunun kadar, buyurdu. Yine Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” dedi: Bize ziyâde et, yâ Resûlallah! Yine öyle buyurdu. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” dedi: Bizim hepimizi Allahü teâlâ Cennete koymağı irâde etse idi, bir avuçda koyardı. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” (Ömer doğru söyledi) buyurdular.