Emîrimiz bir şahs idi ki, onun emri ile göçüp, onun emri ile konardık. Bir menzile vardık. O şahs, Şeyhaynı “radıyallahü anhümâ” şetm etdi [kötüledi, yakışmıyan şeyler söyledi]. Biz nehy etdikçe kesmedi, vaz geçmedi. O gece rü’yâmda gördüm. Sabâh olup, yüklerimizi yükledik. Bendlerimizi ıslâh eyledik. Emîrimiz tarafından emr bekledik. Kimse ses vermedi. Emîrin yanına vardık ki, görelim, hâli nedir ve ne yapar. Gördük ki, bağdaş kurmuş, oturmuş. Ayaklarını bir örtü ile örtmüş. Ayaklarını açdık. Gördük ki, neûzübillah, ayakları, hınzır ayaklarına dönmüş. Hayvanı eğerleyip, hayvanına bindirdik. Bir kilisenin yanına geldik ki, orada domuzlar otlar. Hemen hayvanından aşağı sıçrayıp, iki ayağı üzerine durdu. Üç kerre domuz gibi bağırdı, domuzlara karışdı. Onlar gibi domuz oldu. Hattâ onlardan ayırmak mümkin olmadı. Neûzübillah. Kötü işlerimizden, nefslerimizin şerrinden Allahü teâlâya sığınırız.
Altıncı Menâkıb: (Ravdat-ül ulemâ) sâhibi demiş ki, Fakîh Ebülleys Nasr Ahmed bin Muhammed Hayr dedi ki: Ben Buhâra pazarından Tûs pazarına gitmek üzere yola çıkdım. Yolda Fergâna köylerinden İskenderiyyeli bir şahs ile arkadaş oldum. Ben o şahsa dedim. Nereden gelirsin, nereye gidersin. O şahs dedi ki, Fergâneden gelirim, hacca giderim. Bir hanım için üçyüz dirheme hacca giderim. Ben ona bu zemân hac vakti değil, zîrâ hâcılar çıkmışlardır, sen onlara erişemezsin. Fergâneden Mekke-i Mükerremeye üçyüz dirheme nasıl hacca gidersin dedim. O şahs dedi ki, bizim için Tûsda bir yer vardır. Ona meşhed denilir. Biz o beka’ayı [o yeri] hac ederiz. O yerde hazret-i Alînin “kerremallahü vecheh” sülâle-i şerîflerinden Alî bin Mûsâ el Rızânın kabri vardır. O kabri hac ederiz. Ona karşılık cevâb verdim. Delîl ve senedli cevâb verdiğim hâlde, konuşmamız münâkaşa şeklini alınca, onu Meşhedde terk etdim ve Tûsa gitdim. Kıssayı hâkime söyledim. O sırada Ebûl Fadl el ednî hâkim idi. Tûsda hâkim bana dedi ki, niçin arkadaşlığını devâm etdirmedin. Böylece, onların küfrü açığa çıksa idi. Biz de o sebeble onları bu şehrden ihrâç ederdik [sürerdik]. Hâkimden izn taleb etdim, dönüp Meşhede gitdim. Birçok geceler onunla oldum. O kadar onunla düşüp-kalkdım ki, kendilerinden zan etdi. Ben de onlardan oldum. Bana dedi ki, yâ falan, artık bizden oldun, artık bizim seyyidimizi ve imâmımızı ziyâret etmez misin! Olur, dedim.