Fahr-i kâinâtın mubârek gönüllerine bu hoş gelmedi. Huzûrsuz olup, odadan çıkdılar. Hazret-i Âişe, koşdu. Mubârek eteğine yapışdı; alakoyup, yapdığı latîfeden afv dilemek istedi. Sultân-ı Enbiyâ mubârek eteğini çekip, dışarı çıkdı. Hazret-i Âişe anladı ki, Fahr-i âlem hazretleri incindi. Hemen başını secdeye koyup, Allahü teâlâ hazretlerine yalvarmağa başladı. Dedi ki: Yâ Rabbî! Benim şefî’im [hâlime acıyıp afv edecek] sensin. Senden başka benim hâlime acıyıp, yardım edecek yokdur. Allahü teâlâ hazretlerine hem yalvarır ve hem mubârek gözlerinin yaşı ırmak gibi akar idi. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri kemâl-i lütfundan, nihâyetsiz ihsânından, hazret-i Âişenin düâsını kabûl edip, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâmı, Habîb-i Mükerrem hazretlerine gönderdi. Sultân-ı Enbiyâ bir ayağını mescidin içine koyup ve diğer ayağını da koymadan, hazret-i Cebrâîl yetişip, dedi ki, yâ Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”! Mescide girme ki, izn yokdur. Fahr-i kâinât hazretleri dedi ki, yâ kardeşim Cebrâîl! Sebebi nedir. Hazret-i Cebrâîl dedi: Hazret-i Âişenin gözü ırmak gibi akar. Hak Sübhânehü ve teâlâ der ki, varıp, Âişenin hâtırını tesellî edesin. Sultân-ı kevneyn, se’âdetle, hazret-i Âişenin evine geldi. Hazret-i Âişe karşılayıp, Sultân-ı kâinâtın mubârek ayağının tozuna yüzünü sürüp, afv diledi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” afv buyurdu. Allahü tebâreke ve teâlâ, hazret-i Cebrâîle emr etdi ki, Habîbim ile Âişeyi ben araya girip, barışdırdım. İkrâm da bizden olsun. Var Cennet ni’metlerinin çeşidlerinden getirip, hazret-i Fahr-i âlem ile, hazret-i Âişenin önlerine koy. Sonra, Cebrâîl aleyhisselâm Cennetden ni’met getirip, önlerine koydu. Hazret-i Âişe, bir lokma hazret-i Sultân-ı Enbiyânın mubârek ağzına koyardı ve bir lokma kendi yir idi. İki lokma kalınca, Fahr-i âlem buyurdu ki, yâ Âişe! Bu iki lokmayı baban Ebû Bekr için alıkoy. Zîrâ Sultân-ı kâinâtın Ebû Bekre o mertebe muhabbeti vardı ki, bir lokmayı onsuz yimezdi. Bir an dahî onsuz olmazdı. Ebû Bekr-i Sıddîkın bu ni’metlerden hisse almamış olmasını revâ görmedi. Onun için hazret-i Âişeye buyurdu ki, iki lokmayı alakoysun. Bu esnâda kapı çalındı. Server-i Enbiyâ dedi ki, yâ Âişe! kapıya gelen Ebû Bekrdir. İçeri gelsin. Hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” Habîb-i mükerrem hazretlerinin, huzûr-ı âlîlerine yüz sürdükde, buyurdular ki, yâ Sıddîk! Bu iki lokma Cennet ta’âmlarındandır. Size hisse ayırdık. Hazret-i Ebû Bekr bu iki lokmayı eline alıp, birini Fahr-i kâinâta ve birini hazret-i Âişeye verdi.
- 20 -