Dedi ki; (Yâ Muhammed! Allahü teâlâ buyurur ki, Habîbim hiç merâk etmesin ki, ben Fâtıma kulumun bütün ihtiyâclarını ve elbiselerini Cennet libâslarından yapıp, yakında sâdık ve muvahhid ve has kuluma veririm.) Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri Cebrâîl aleyhisselâm hazretlerinden bu kelâmı işitip, şükr secdesi yapdı. Sonra Cebrâîl aleyhisselâm Allahü teâlânın huzûruna vardı ve geri döndü. Elinde bir altın sini, üstünde altın boğça ile örtülmüş, bin Kerûbiyân meleği iledir. Arkasından hazret-i Mikâîl aleyhisselâm elinde bir altın sini, bir altın boğça örtülmüş ve ta’zîm için bin Kerûbiyân meleği iledir. Onun ardınca hazret-i İsrâfîl aleyhisselâtü vesselâm, elinde bir altın sini, bir altın boğça ile örtülmüş ve bin melek iledir. Onun ardınca, hazret-i Azrâîl aleyhisselâm, bir altın sini, bir altın boğça ile örtülmüş. Bin melek iledir. Bu melekler, getirip sinileri Server-i kâinât “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzûrlarına arz eylediler. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bunları gördü. Buyurdu ki, yâ kardeşim Cebrâîl. Allahü teâlânın emr-i şerîfi nedir. Bu siniler ile ne emr ederler. Hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki: Yâ Resûlallah! Allahü Sübhânehü ve teâlâ sana selâm eder ve buyurur ki, ben Habîbimin kızı Fâtıma-i Zehrâyı Alîye verdim. Arş-ı Uzmâda nikâh etdim. Hemen Habîbim de Eshâb arasında nikâh eylesin. Sinilerin birinde Cennet libâsları [elbiseleri] vardır. Fâtımaya giydirsin. Diğer sinilerde Cennet yiyecekleri vardır. Eshâbına ziyâfet versin. Hazret-i Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bu müjdeyi işitdi. Tekrâr şükr secdesi yapıp ve hazret-i Cebrâîl aleyhissalâtü vesselâma dedi ki: Yâ kardeşim Cebrâîl. Dilerim ki, nikâhın nasıl yapıldığını aynen açıklıyasın. Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki, Yâ Resûlallah! Allahü Sübhânehü ve teâlâ emr etdi ki, Cennet kapılarını açsınlar. Cenneti süslesinler. Sonra Cehennem kapılarını kapatsınlar. Yedi kat gökde ve yerde ne kadar Kerûbiyân, mukarrabîn ve rûhâniyyân var ise Arş-ı azîmin zıllinde [gölgesinde] şecere-i Tûbâ [Tûbâ ağacı altında] toplansınlar. Allahü teâlânın emri yerine geldi. Allahü teâlâ yine emr etdi ki, melekler üzerine tatlı bir rüzgâr esdi ki, vasfı anlatılamaz. O tatlı rüzgâr, Cennet ağaçlarının üzerine eser. Çünki, Cennet ağaçlarının yapraklarının birbirine dokunması ile hoş bir sedâ hâsıl oldu ki, dinliyenlerin aklları başlarından gitdi. Ondan sonra gönül kuşlarına emr eyledi ki nağmeye başladılar.
- 280 -