Ammâ o kimseler akl ve hâl ehlidir. Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri dergâhının kumandânı olanların sayıları üçyüzdür. Onlara (Ahyâr) derler. Onlardan kırklar vardır ki, onlara (Ebrâr) derler. Dört dânesine de (Evtâd) derler. Üç dânesine de (Nükebâ) derler. Bir dânesine [en büyüklerine](Kutb) ve (Gavs) derler. Bunların hepsi birbirini tanırlar. İşlerinde birbirinin iznine muhtâcdırlar. Bununla alâkalı olarak haberler vardır ve büyüklerin sözleri mevcûddur. Hakîkat ehli bunun sıhhati üzerine ittifâk etmişdir.
(Fütûhât-ı Mekkiyye) kitâbının sâhibi “kuddise sirruh”, o kitâbda, otuzuncu faslda; yüzdoksansekizinci bâbda, yedi aded olan ricâle (Ebdâl) denilmişdir demekdedir. Ve o yerde zikr etmişdir ki, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri yeri yedi iklim kılmışdır. Kendi bendelerinden yedi kimseyi güzîde etmişdir. Onlara (Ebdâl) demişlerdir. Her iklimin vücûdunu o yedi kimseden birisinin varlığına bağlamışdır. (Mevlânâ Câmînin sözü burada temâm oldu.)
Hâce Behâül Hak Veddîn “kuddise sirruh” hazretlerinin, kendi sâdık talebelerinden olan Muhammed bin Muhammed el-Hâfız Buhârî “rahimehullah” risâlesinde nakl etmişdir. Hâce hazretleri buyurdular ki, Ebû Tâlib-i Mekki “kuddîse sirrühül’azîz” kendi (Kût-ül kulûb) adlı kitâbda nakl etmişdir ki,(Kutb-ı zemân) olan kimse, her asrda, kıyâmete kadar, emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin nâib-i menâbi [vekîli] makâmındadır. (Evtâd)dan üçü de kutbdan aşağıdırlar. Her zemânda o üçü de üç halîfenin, ya’nî Emîr-ül mü’minîn Ömer, emîr-ül mü’minîn Osmân, emîr-ül mü’minîn Alînin “radıyallahü teâlâ anhüm” vekîlleridirler. Onların sıfatları, hâlleri, yakînleri bu [üç büyük halîfenin] hâllerine benzer. Bu sâdıklardan altı kimsenin, sıfatı da budur: (Yeryüzü ehâlisinden belâ onlar vâsıtası ile def’ edilir. Onlar vâsıtası ile rızk gönderilir. Onlar vâsıtası ile yağmur yağdırılır. Yeryüzü onlar vâsıtası ile ayakda durur. Her zemânda, âşere-i mübeşşereden diğer altısının da, bunlar vekîlleridir “radıyallahü teâlâ anhüm”.) Bu büyük Velîlerin herbiri, âşere-i mübeşşereden birinin vekîli olarak bulunur. Onlara lâyık nâibler kıyâmete kadar bulunur.