Hazret-i Cebrâîl aleyhisselâmı gördü. Dedi ki; Yâ Cebrâîl! Müjdeler olsun sana ki, Ebû Bekr müslimân oldu. Hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm da dedi: Yâ Muhammed! Sana da müjdeler olsun ki, dünyâ; kıyâmete kadar helâk olmakdan ve zevâlden emîn oldu [kurtuldu.]. Yâ Muhammed! Kıyâmete kadar her kim dirlik bulur, o Ebû Bekrin dirliği bereketi iledir. Kıyâmete kadar her kim müslimân olursa, o da Ebû Bekrin islâmı bereketi iledir. Yâ Resûlallah! Hak sübhânehü tebâreke ve teâlâ hazretleri kıyâmet gününde emr eder, mahlûkların evvelinden sonuna kadar hepsini Arasat meydânına toplarlar. İyi olanları Arşın sağ tarafında dururlar. Bedbaht olanları sol tarafında dururlar. Ondan sonra, Allahü teâlâ hazretleri, bana, buyurur, senin elini tutup, Arşın üstüne götürürüm. Sonra Ebû Bekr-i Sıddîkın da elini tutup, Arşın üstüne götürürüm. Sonra, onsekiz bin âlemin halkı ve yüzyirmidört binden ziyâde olan ümmet arasında, Ebû Bekr-i Sıddîk gibi kimse yokdur diye, seslenirim.
Ellialtıncı Menâkıb: Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu: Allahü tebâreke ve teâlâ o günde, İsrâfîl aleyhisselâm hazretlerine, sûra üflemesi için emr eder. İsrâfîl aleyhisselâm, ayakları yerde, başı Arş-ı a’lâda bir melekdir. Allahü teâlânın onu yaratdığı günden beri, sûru ağzına almış, bir ayağı ileri, bir ayağı geri, gözlerini Arş tarafına dikip, emre hâzır beklemekdedir. Ne zemân sûra üfürmek için emr olunur ise, o zemân sûra üfürür. İsrâfîl aleyhisselâm sûra üflemeye başlayıp, nefesi sûru dolduruncaya kadar kırk yıl geçer. O sûr bir borudur. Hak sübhânehü ve teâlâ hazretlerinin yaratdığı canlıların adedince, o sûrda delik vardır. Her canlının rûhu, kendine mahsûs deliklerden dışarı gelip, kendi kalıbına [bedenine] girer. Hiç yanlış yola gitmez. Eğer bir bedenin başı doğuda ve ayağı batıda olsa, Allahü tebâreke ve teâlânın emri ile, hâzır olup, toplanırlar. Rûhların temâmı yanılmadan sûrdan çıkıp, kendi bedenine girer. Fekat, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin mukaddes rûhu sûrdan dışarı gelmez. İsrâfîl aleyhisselâm içeride rûh var diye bir kerre dahâ üfürür. Yine Ebû Bekr-i Sıddîkın rûhu sûrdan çıkmaz. Allahü teâlâdan hitâb gelir: Yâ İsrâfîl, sen sâkin ol. Ben onun ile konuşayım. Hüdâ-i azze ve celle nidâ buyurur ki, (Ey, mutma’inne olan nefs! Sen Rabbinden râzı olduğun hâlde, Rabbin de senden râzı olduğu hâlde, Rabbine dön. Benim sâlih kullarımın yanına ve Cennete gir.)