Allahü teâlâ hazretlerinden nidâ gelir ki, (Yâ Ebâ Bekr! Bana yaklaş.) Ya’nî bana yakın ol. Bir kerre dahâ nidâ gelir ve üçüncü kerre de (İleri gel, ileri gel) diye, nidâ gelir.
Abdüllah ibni Abbâs “radıyallahü teâlâ anhümâ” buyurdu ki, o kadar yaklaşdırırlar ki, Arşa yakın olur. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinden nidâ gelir ki, yâ Ebâ Bekr-i Sıddîk! Elini arşın üzerine uzat. Kendi defterini al. İstersen oku. İstersen okuma. Bugün evvelîn ve âhırîn halkı [bütün insanlar] onu taleb ederler ki, bugün senin sevdiklerin için ne istersen yaparım. Sonra emr eder ki, Ebû Bekr-i Sıddîkı Cennet tarafına götürürler. Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” nidâyı işitir. Burakdan aşağı iner. Başını secdeye koyar. Der ki: Yâ Rabbî! İzzetin ve celâlin hakkı için, bugün, tâ ki, mahşer yerinde bulunan bütün beni sevenleri, bu kuluna bağışlayıncaya kadar ayağımı Cennete koymam. Nidâ gelir ki, Ebû Bekri, dostları ile ve muhibleri ile Cennete iletiniz. Emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr-i Sıddîk ve emîr-ül mü’minîn Ömer-ül Fârûk ve emîr-ül-mü’minîn Osmân-i zinnûreyn ve emîr-ül-mü’minîn Alî-yül Mürtedâ “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” Cennete girerler. Dostları ve muhibleri, onların ardınca Cennete girerler. Beyâz incîden bir köşk getirirler. Ebû Bekr-i Sıddîk, bu beyâz incîden köşkde oturur. O köşkün yetmiş kapısı vardır. İstediği her kapıdan Allahü teâlâyı bilinmeyen bir şeklde müşâhede eder.
Elliyedinci Menâkıb: Âişe-i Sıddîka “radıyallahü teâlâ anhâ” hazretleri rivâyet eder: Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, bir gece mubârek başını, benim yanıma koymuşdu. Mubârek gözlerini yıldızlara dikmişdi. Ben aya bakdım ki, Resûlullah hazretlerinin mubârek yüzü aydan güzel idi. Bir damla su [gözyaşı] benim gözümden mubârek yüzü üzerine düşdü. Benden tarafa bakıp, buyurdu ki: Yâ Âişe, ne oldu sana. Dedim: Ben senin yüzüne ve aya bakdım. Senin yüzün aydan dahâ nûrlu olduğunu gördüm. Vay o kimseye ki [ya’nî o kimseye acınır ki], kıyâmet günü senin yüzünü görmesin ve senin şefâ’atinden mahrûm kalsın. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki, yâ Âişe! Hüdâ-i azze ve celle güneşin ve ayın nûrunu benim nûrumdan yaratdı. Niçin teaccüb edersin [hayret edersin], benim yüzümün nûruna ki, yıldızları ve levhi ve kalemi ve onsekizbin âlemi benim nûrumdan yaratdı.