Allahın dostları, Ona muhabbet ve yaklaşmakda öyle bir dereceye ulaşmışlardır ve dostun münâcâtı lezzetine öyle dalmışlardır ki, kendilerini unutmuşlardır.
Menkıbe: Tenceredeki Su
Eshâb-i kirâmdan Abdüllah bin Şehîr “radıyallahü anh” anlatır: Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yanında namâz kılıyordum. Mübârek göğsünden, ateş üzerinde kaynayan tenceredeki su sesi gibi sesler duyuyordum.
Menkıbe: Ayağındaki Ok
Resûlullahın sevgili dâmâdı hazreti Alî “radıyallahü anh ve kerremallahü vecheh” namâza durunca, dünyâ yıkılsa haberi olmazdı.
Şöyle anlatılır: Bir harbde hazret-i Alînin “radıyallahü anh” mubârek ayağına bir ok gelip, kemiğe kadar saplanmışdı. Oku asılıp çekemediler. Doktora gösterdiler. Doktor: (Sana aklı gideren, bayıltan ilâc vermeli ki, ancak o zemân ok ayağından çekilir. Yoksa, bunun ağrısına tahammül edilemez) dedi. Emîr-ulmü’minin hazret-i Alî “radıyallahü anh”: (Bayıltıcı ilâca ne lüzûm var. Biraz sabredin, namâz vakti gelsin, namâza durunca çıkarın) buyurdu. Namâz vakti geldi. Hazret-i Alî namâza başladı. Doktor da hazret-i Alî efendimizin mübârek ayağını yarıp oku çıkardı. Yarayı sardı. Hazret-i Alî “radıyallahü anh”, namâzını bitirince doktora: (Oku çıkardın mı?) buyurdu. Doktor: (Evet çıkardım) dedi. Hazret-i Alî “radıyallahü anh”: (Hiç farkına varmadım) buyurdu.
Bunlarda şaşılacak ne var! Nitekim Yûsüf aleyhisselâmın güzelliği karşısında Mısr kadınları hayrân olup, kendilerini öyle unutmuşlardı ki, ellerini kesdiklerinden haberleri olmamışdı. Eğer Allahü teâlânın huzûru, kendi sevgililerini, kendilerinden haberi olmayacak bir hâle getirirse, buna niçin şaşılsın? Mü’minler de vefât ânında Resûlullah efendimizi görüp, ölüm acısını duymayacaklardır.
Menkıbe: Bayıltan İlâc
Evliyâdan olan Âmir-i Kaysın ayağının parmağında cüzzâm hastalığı görüldü. Bunu kesmek lâzım dediler.