Kervânı karşıladılar ve anlatılanları ve başlarından geçen hâdiseleri tek tek sordular. Hepsinin doğru olduğunu öğrendiler. Fekat inâdlarından ve kibrlerinden dolayı îmân etmediler. İnkârları ve kibrleri artdı. “Allahü teâlânın dalâletde bırakdığını, kimse hidâyete erdiremez.” Yûnüs bin Bükeyr, İbni İshâkın siretine ilâveten şöyle demişdir: O gün güneşin doğması, kâfilenin gelmesine kadar Allahü teâlâ tarafından gecikdirilmişdir.
• Birgün Ebû Cehl, uzun münâkaşalardan sonra Kureyşlilere dedi ki, biz, Muhammedin hakkında artık ma’zûruz. Bundan sonra onu âdeti üzere nemâz kılarken görünce, başına bir taş vurayım. Böylece Onun elinden kurtulmuş olurum. Fekat bana yardımcı olun, düşmân eline bırakmayınız. Ebû Cehle, sana her bakımdan yardımcı olacağız. Seni gözeteceğiz, seni düşmân eline bırakmayacağız diye söz verip, and içdiler ve bu işi yap, dediler. Sabâhleyin, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” nemâz kıldığı yere gelip, nemâza durdu. Ebû Cehl eline bir taş alıp, arkadan yaklaşdı. Yanına yaklaşınca, yüzünün rengi değişdi. Vücûdu titremeğe başladı ve perîşan bir hâlde geri döndü. Kureyşliler, Ebû Cehle, sana ne oldu diye sorunca; dedi ki taşı vurmak için Ona yaklaşınca, kocaman ve hırçın bir deve gördüm. Ömrümde öyle uzun ayaklı, keskin dişli ve heybetli deve görmemişdim. Eğer biraz dahâ yaklaşsaydım beni öldürürdü, dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, “Eğer yaklaşsaydı, onu elbette yakalardı. Cebrâîl “aleyhisselâm” bana böyle haber verdi” buyurmuşdur.
• Ebû Cehl, Kureyş müşriklerine, Muhammed sizin yanınızda yüzünü toprağa sürer mi. Ya’nî nemâz kılıyor mu diye sordu. Onlar da, evet kılıyor, dediler. Eğer ben Onu nemâz kılarken görürsem ayağımla başını ezeceğim, dedi. Bir gün Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” nemâz kılarken dediğini yapmak için üzerine doğru yürüdü. Dahâ yaklaşmadan yüzünden birşeyler silerek derhâl geri döndü. Müşrikler sana ne oldu, dediklerinde, Muhammed ile aramızda ateşden bir hendek gördüm.