Getirdiklerinde mubârek ağzının suyundan hazret-i Alînin gözüne sürdü. Gözü derhâl iyileşdi. Ondan sonra, ömründe hiç göz ağrısı çekmedi. Bundan sonra Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bayrağı hazret-i Alîye verdi. Zırhını ona giydirdi ve Zülfikârı eline verdi. Allahım bunu soğukdan ve sıcakdan koru, diye düâ etdi. Hazret-i Alî “radıyallahü anh”: (Bu düâdan sonra bana soğuk ve sıcak te’sîr etmedi) demişdir. Yazın yünlü kaftân giyerdi, hiç râhatsız olmazdı. Kışın da bir gömlek giyer, aslâ üşümezdi. Hazret-i Alî “radıyallahü anh ve kerremallahü vecheh” sür’atle Hayber kal’asına doğru harekete geçip, hücûm etdi. Dahâ askerin bir kısmı kal’aya ulaşmadan kal’a feth edildi. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” kölesi Ebû Râfi’ “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır: Hazret-i Alî “radıyallahü anh” kal’aya hücûm edince, bir yehûdî kılıç vurarak kalkanını elinden düşürdü. Bunun üzerine hazret-i Alî “radıyallahü anh” hemen kal’anın demir kapısını koparıp, kendine kalkan yapdı. Kal’a feth olununcaya kadar kapıyı elinde tutdu. Kal’a düşünce de kapıyı sırtına koyarak köprü gibi tutdu. Eshâb-ı kirâm o kapı üzerinden kal’aya girdiler. Sonra kapıyı bırakdı. Ebû Râfi’ sonra şöyle demişdir. Yedi kişi o kapıyı bir tarafdan bir tarafa çeviremedik. Hazret-i Alî “radıyallahü anh”, Hayber kal’asının kapısını cismânî kuvvetle değil, rûhânî bir kuvvetle kaldırdım, buyurmuşdur.
• Hayber gazâsında, yehûdî kadınlarından biri, Peygamber efendimize “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâma yidirmek için, bir koyun keserek kebâb yapdı. Koyunun etine zehr katdı. Bilhâssa kol ve but kısmlarına dahâ çok zehr katdı. Çünki, Peygamber efendimizin etin bu kısmlarını sevdiğini biliyordu. Et ikrâm edilince, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek ağzına bir lokma alır almaz but dile gelip, yâ Resûlallah, bana zehr katdılar diye, seslendi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek ağızlarına alıp çiğnediği lokmayı çıkarıp atdı.