• Hicretin yedinci senesinde Mahlem bin Cesâme, Âmir Eşcaîyi îmân etdikden sonra öldürdü. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Mahlem bin Cesâmeyi itâb ederek, müslimân bir kimseyi niçin öldürdün, dedi. Mahlem bin Cesâme; yâ Resûlallah! Ölümden korkduğu için kelime-i şehâdeti söyledi, dedi. Resûlullah: Sen onun kalbini yardın mı ki, onun kalbinden ne geçmişdir bilesin. Dil kalbin tercümânıdır, buyurdu ve Ona beddüâ etdi. Bir hafta sonra Mahlem bin Cesâme vefât etdi. Defn etdiler. Yer cesedini kabûl etmeyip, dışarı atdı. Beş def’a defn etdiler, yer kabûl etmedi. Sonunda tenhâ bir yere bırakdılar. Bu durum Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” haber verilince: Yer ondan dahâ beterlerini kabûl eder. Bu hâl size Kelime-i şehâdetin şerefini bildirmek için vukû’ buldu, buyurdu.
• Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hutbe okurken, mescidde bulunan hurma ağacından bir direğe dayanırdı. [Bu direğin adı Hannâne idi.] Hicretin sekizinci, bir rivâyetde de yedinci senesinde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” için bir minber yapdılar. Cum’a günü o minbere çıkarak hutbe okudu. O sırada dahâ önce dayanarak hutbe okuduğu hurma direği insan gibi inledi. Eshâb-ı kirâm “rıdvânullahı aleyhim ecma’în” bu sesi işitdiler. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bu hurma direği, üzerine dayanarak hutbe okumadığım için inliyor buyurdu. Sonra minberden inip, mubârek eliyle o hurma direğini sıvâzladı, inlemesi kesildi. Tekrâr minbere çıkdı. Mescidin önceki hâli değişdirildiği sırada o hurma direğini Übeyy bin Ka’b evine götürdü. Onun evinde kurdlar yiyip, dökülünceye kadar durdu.
• Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hicretin sekizinci senesinde, üç bin kişilik bir orduyu Şâmın bir beldesi olan Mûteye gazâya gönderdi. Zeyd bin Hâriseyi “radıyallahü teâlâ anh” emîr ta’yîn etdi. Buyurdu ki, eğer Zeyd şehîd olursa, Ca’fer bin Ebî Tâlib “radıyallahü teâlâ anh” emîr olsun. Eğer Ca’fer şehîd olursa, Abdüllah bin Revâha “radıyallahü anh” emîr olsun.