O şahs gelip, Resûlullahın üstün ahlâkına ve güzel hâllerine şâhid oldu. Mubârek gözlerindeki kırmızılığı, nübüvvet mührünü gördü. Sadaka kabûl etmediğini öğrendi. Geri dönüp gördüklerini Herakle anlatdı. Herakl bunları haber alınca, kavmini topladı. Müslimân olmağa da’vet etdi ve Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi’ olmalarını emr etdi. Kavmi Heraklin bu sözlerini işitince, silâhlarını alıp hücûma kalkışdılar. Heraklin oturduğu yerden kıpırdamaya mecâli kalmadı. Binbir hîle ile kavminin hücûmunu zor yatışdırdı.
• Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Hâlid bin Velîdi “radıyallahü anh”, Eshâbdan bir cemâ’at ile Tebükden Dûmetül-Cendele gönderdi. Dûmetül-Cendelin reîsi olan Ekîdir, nasrânî idi. Onun ile harb edeceklerdi. Hâlid bin Velîd “radıyallahü anh”, yâ Resûlallah, biz düşmân memleketindeyiz. Kuvvetimiz de çok az, hâlimiz nice olur, dedi. Bunun üzerine Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, o bir dağ sığırını avlamakla meşgûl iken, Allahü teâlâ seni ona karşı gâlib kılar buyurdu. Hâlid bin Velîd “radıyallahü anh” mehtâblı bir gecede, Ekîdirin hisârına ulaşdı. Ekîdir hanımıyla hisârın damında çalgı çaldırıp, şerâb içiyordu. Bir şarkıcı kadın da şarkı söylüyordu. Hâlid bin Velid “radıyallahü anh” bir yere gizlenmişdi ve onları görüyordu. O sırada bakdı ki, iki dağ sığırı birbiriyle oynaşarak hisârın kapısına geldiler. Boynuzlarıyla kapıya vurdular. Şarkıcı kadın Ekîdire onları göstererek, hiç böyle av gördün mü, onları kaçırma, dedi. Ekîdir atının hâzırlanmasını emr etdi. Yanına kardeşi Hassânı ve birkaç adamını alarak, hisârdan dışarı çıkdı. Kadınlar da peşlerinden çıkdı. Hâlid bin Velîd “radıyallahü anh” üzerlerine hücûm etdi. Hassânı öldürdü. Ekîdiri esîr aldı. Diğerleri kaçıp hisâra girdiler.
• Tebükde Benî Sa’d kabîlesinden birkaç kişi Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûruna geldiler. Yâ Resûlallah! Kabîlemizin bir kuyusu var, suyu gâyet azdır, kabîlemize yetmiyor. O kuyunun suyunun fazlalaşması için Allahü teâlâya düâ etmenizi istemeye geldik.