Seyyid-üt-tâife Cüneyd-i Bağdâdî “kuddise sirruh” ise şöyle demişdir: Eğer hazret-i Alî “radıyallahü anh” muhârebelerden biraz fırsat bulabilseydi, bize tesavvufa âid çok şeyler gelirdi ki, kalbler ona tâkat getiremezdi. (Şerh-i te’arrüf) kitâbında şöyle yazılmışdır: Alî bin Ebî Tâlib “radıyallahü anh” âriflerin başıdır. O kendisinden önce kimsenin söylemediği ve kendisinden sonra da benzerini dahî kimsenin söyliyemediği şeyleri söylemişdir. Meselâ, bir gün minber üzerinde: Bana Arşın altındakilerden sorunuz. Benim kalbim ilmle doludur. Bu ilm, ağzımda bulunan Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek ağzının suyundandır. Mubârek ağzının suyunu ağzıma koymuşdu. Nefsim kudretinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, eğer izn verilse, Tevrâtda ve İncîlde olan şeyleri söylerdim ve benim sözlerimi tasdîk ederlerdi, buyurmuşdur. O meclisde Da’leb Yemânî adında bir kimse vardı. Hazret-i Alînin “radıyallahü anh” bu sözlerini duyunca, bu kişi ne söylüyor, ona bir soru sorayım da rüsvâ edeyim, dedi. Kalkıp bir şey sormak istiyorum, dedi. Hazret-i Alî “radıyallahü anh”, öğrenmek için ise sor, inâd için ise sorma, buyurdu. Da’leb Yemânî, sen beni süâl sormağa mecbûr etdin, diyerek, yâ Alî “radıyallahü anh” Rabbini gördün mü, diye sordu. Hazret-i Alî, görmediğim Rabbime tapmıyorum, dedi. Da’leb: Nasıl gördün diye sordu. Hazret-i Alî, baş gözü ile görülmez, ancak kalbler hakîkî yakîn ile görür. Rabbim birdir, ortağı ve benzeri yokdur. Mekânı yokdur. Üzerinden zemân geçmez, hislerle anlaşılmaz, mahlûklara kıyâslanmaz, buyurdu. Da’leb Yemânî bu sözleri duyunca feryâd edip düşdü ve bayıldı. Bir müddet sonra kendine gelince, hiç kimseye inâd ve imtihân niyyetiyle soru sormayacağına dâir Allahü teâlâya söz verdi. Hazret-i Alî ona dedi ki, şunu bilmelisin ki, İbni Abbâs “radıyallahü anhümâ” şöyle buyurmuşdur: Alîye “radıyallahü anh” ilmin onda dokuzu verilmişdir. Onda birine de ortakdır.
• İmâm-ı Müstagfirî “rahmetullahi aleyh” (Delâil-ün-nübüvve) adlı kitâbında şöyle yazmışdır: