Ondan hâmile kaldın. Bu durumu annene söyledin. Babandan gizledin. Çocuğu doğuracağın zemân annen seni dışarı çıkardı. Bir oğlan doğurdun. Bir beze sarıp, insanların kazâ-ı hâcet yapdıkları bir dıvârın dibine bırakdın. Bir köpek gelip çocuğu kokladı. Sen bir taş atdın. Taş çocuğun başına değip yardı. Annen elbisesinden bir parça bez yırtıp, çocuğun başını sardı. Çocuğu orada bırakıp gitdiniz. Bir dahâ da görmediniz. Kadın, evet ey mü’minlerin emîri öyle oldu. Bunu benden ve annemden başka kimse bilmiyordu, dedi. Hazret-i Alî sözlerine devâm ederek şöyle dedi: O gün sabâhleyin çocuğu falan kâfile oradan alıp götürdüler. Büyütüp terbiye etdiler. Sonra o genç kâfile ile Kûfeye gelip, seni nikâh etdi. Gence başını aç dedi. Genç başını açınca, başında taş yarasının izi görüldü. Kadına bu genç senin oğlundur. Allahü teâlâ sizi harâm işlemekden korudu! Haydi oğlunu al git, buyurdu.
• Kûfe halkı Emîr-ül mü’minîn hazret-i Alîye, Fırat nehrinin suyu taşdı, ekinlerimiz ziyân oldu. Allahü teâlâya düâ ediniz de suyu biraz azalsın, dediler. Hazret-i Alî evine girdi. Halk kapısında bekliyordu. Biraz sonra dışarı çıkdı. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” hırkasını giymiş, cübbesini omuzuna almış, sarığını başına koymuş, asâsını da eline almışdı. Bir at istedi ve ata binip Fırat nehrinin kenârına gitdi. Halk da yaya olarak arkasından gitdiler. Nehrin kenârına varınca atdan indi ve iki rek’at nemâz kıldı. Sonra asâyı eline alıp, köprünün üzerine çıkdı. Hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyn de “radıyallahü anhümâ” yanında idi. Asâsıyla suya doğru işâret etdi. Su biraz azaldı. Bu kadar yeter mi buyurdu. Halk, biraz dahâ azalsın, dediler. Asâsıyla ikinci def’a işâret etdi. Su biraz azaldı. Yine bu kadar yeter mi diye sordu. Biraz dahâ azalmasını istediler. Üçüncü def’a işâret etdi ve su biraz dahâ azaldı. Halk, ey mü’minlerin emîri bu kadar yeter, dediler.
• Cündeb bin Abdüllah el-Ezdî “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır: Cemel ve Sıffîn harblerinde hazret-i Alî “radıyallahü anh” ile berâberdim.