Suyumuz da yokdu. Alâ’ bin Hadremîye “radıyallahü anh” söyledik. İki rek’at nemâz kıldı ve düâ etdi. Hemen başımızın üzerinde kalkan büyüklüğünde bir bulut ortaya çıkdı. O bulutdan o kadar yağmur yağdı ki, herkes suya kandı ve kablarını doldurdu. Üçüncüsü ise, Alâ’ bin Hadremî “radıyallahü anh” vefât edince, nemâzını kılıp defn etdik. Kabrinin üzerine kerpiçler koymuşduk. Sonra kefeninin bağlarını çözmeyi unutduğumuz aklıma geldi. Çözmek için kerpiçleri kaldırıp kabrini açdık. Onu kabrin içinde bulamadık.
Nakl edilir ki, Basrada bir kimsenin kulağına ufak bir çakıltaşı girmişdi. Gündüz râhatsız olur, gece de uyuyamazdı. Eshâb-ı kirâmdan “aleyhimürrıdvân” birine bunun çâresini sordular. O da Alâ’ bin Hadremînin “radıyallahü anh” düâsını okumalarını tavsiyye etdi. O bu düâyı deryâda ve çöllerde okurdu, dedi. Soran kimse, Allahü teâlâ sana rahmet versin, o düâ nedir, dedi. O düâ şöyledir buyurdu: “Yâ Âlî, yâ Azîm, yâ Halîm, yâ Alîm.” O kimse bu düâyı okuyunca kulağındaki taş parçası fırlayıp, ses çıkararak karşı dıvâra çarpdı.
EBÛ EMÂME BÂHİLÎ “radıyallahü teâlâ anh”
Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Şâmda vefât eden son eshâbıdır. [(Eshâb-ı Kirâm) kitâbının 252.ci sahîfesine bakınız!] Kendisinden şöyle nakl edilmişdir: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” beni, bir kavmi islâma da’vet etmek için gönderdi. O kavm da’vetimi kabûl etmedi. Susamışdım. Onlardan su istedim. Vermediler ve susuzlukdan ölünceye kadar sana su vermeyeceğiz, dediler. Bir abam vardı. Onu başıma çekip, güneşin sıcağında yatıp uyudum. Rü’yâmda bir kimse elinde sırça bir kadehle içecek getirdi. Kimse öyle güzel bir kadeh görmemişdir ve öyle güzel bir içecek içmemişdir. Onu bana verdi, alıp içdim. Bitince uyandım. Vallahi o şerbeti içdikden sonra, bir dahâ hiç acıkmadım ve susamadım.
Câriyesinden şöyle nakl edilmişdir: Ebû Emâme “radıyallahü anh” sadaka vermeği çok severdi. Eline geçen altın, gümüş ve yiyecekleri sadaka vermek için toplar, bir fakîr geldiğinde ona verirdi. Bir gün bir fakîr geldi. Evde üç dinâr vardı.