YEDİNCİ BÖLÜM
TÂBİ’ÎN, TEBE-İ TÂBİ’ÎN VE SOFİYYE
TABAKASINA KADAR VUKÛ’ BULAN HÂLLER
REBÎ’ VE REB’İ BİN HARRÂŞ
“radıyallahü teâlâ anh”
Reb’i bin Harrâş şöyle demişdir: Biz dört kardeş idik. Rebî’ hepimizden çok nemâz kılar ve sıcak günlerde oruc tutardı. O vefât etdi. Yüzünü örtdük. Bir kişiyi pazardan ona kefen satın alması için gönderdik. Biz yanında duruyorduk. Bir de bakdık ki, yüzünü açdı ve esselâmü aleyküm, dedi. Oradakiler ve aleykesselâm, öldükden sonra konuşuyor musun, dedik. Evet sizden sonra Rabbime kavuşdum. Rabbimi gadablı bulmadım. Beni yumuşak reyhân ve istebrakla karşıladı. Dikkat ediniz! Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” cenâze nemâzımı bekliyor! Acele edin, beni gecikdirmeyin, dedi. Bu haberi hazret-i Âişeye “radıyallahü anhâ” bildirdiler. Buyurdu ki: Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” işitdim: “Benim ümmetimden öldükden sonra konuşan kimse tâbi’înin hayrlısıdır” buyurdu.
Rebî’ yerinin Cennet mi, Cehennem mi olduğunu bilmeden gülmeyeceğine yemîn etmişdi. Vefât etdikden sonra, cenâzesini yıkayan kimse, onun devâmlı tebessüm etdiğini söylemişdir.
Selefden bir zât şöyle anlatmışdır: Benim hıristiyân bir komşum vardı. Vefât etdi. Hıristiyânlar onun cenâzesini yıkarken, doğrulup, müslimânları yanıma çağırın demiş. Bu haberi işitince, onun yanına gitdik. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh, dedi. Sonra tekrâr vefât etdi. Biz cenâzesini yıkadık, nemâzını kıldık ve müslimân mezârlığına defn etdik.