Ka’b “radıyallahü anh” o kitâbı onlardan birine verip, oku dedi. Yehûdî okudu. Kitâbın sonuna doğru gelince kızıp kitâbı yere atdı. Na’îm kızarak kitâbı yerden aldı. Bu kitâb çok eskidir. Sonuna kadar okumazsanız sizi bırakmam, dedi. Birisine okutdu. Kitâbın sonunda, “Bir kimse islâm dîninden başka bir din seçerse kabûl edilmez ve âhıretde hüsrâna düşenlerden olur.” cümlesi yazılı idi. O gün yehûdî âlimlerinden kırkiki kişi müslimân oldu. Mu’âviye “radıyallahü anh” onlara hediyyeler verdi.
• Abdüllah bin Ömer “radıyallahü anhümâ” şöyle rivâyet etmişdir: Emîr-ül mü’minîn Ömer “radıyallahü anh” Kadsiyede bulunan Sa’d bin Ebî Vakkâsa “radıyallahü anh” bir mektûb yazarak, Mu’âviye-i Ensârînin oğlu Nadlayı “radıyallahü anhüm” Irakda Halvana göndermesini istedi. Bunun üzerine Sa’d bin Ebî Vakkâs, Nadlayı Irakda Halvana gönderdi. Nadla Halvanı alıp, çok esîr ve ganîmet elde etdi. İkindi vakti bir dağın eteğine indi. Ezân okumaya başladı. “Allahü Ekber” deyince dağdan, “Tekbîrin büyük olsun yâ Nadla!” diye bir ses geldi. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah” deyince, “İhlâsı söyledin yâ Nadla!” diye bir ses geldi. “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” deyince; “O dîni ve O peygamberi bana Îsâ aleyhisselâm müjdeledi. O din, O peygamberin ümmetinde kıyâmete kadar bâkî kalır,” diyen bir ses işitdi. “Hayye ales salâh” deyince, “Devâmlı nemâza giden ve devâmlı nemâz kılan kimselere müjdeler olsun” diye bir ses geldi. “Hayye alel felâh” deyince, “Bu da’vete icâbet eden felâh bulur” diye bir ses geldi. “Allahü ekber” deyince, “İhlâsın hepsini temâmladın yâ Nadla!” diye bir ses geldi. Ezân bitince; Allah sana rahmet etsin! Sesini duyuyoruz, kendini de göster. Zîrâ biz Allahü teâlânın kulları ve Resûlünün ümmetiyiz ve Ömer bin Hattâbın cemâ’atiyiz, dedik. Bunun üzerine âniden dağ yarıldı ve içinden büyük bir insan başı göründü. Saçlı, ak sakallı, yünden iki eski hırka giymiş birisiydi. Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü, dedi. Biz de ve aleykesselâm ve berekâtühü diye cevâb verip, sen kimsin dedik.