Başa tâbi’ ederdi cesedi,
bunu terk etmemişdi ebedî.
Hem, cism idi, Resûl-i ekrem,
yaraşır, rûh-i mücessem desem.
Güzel, hem sevimli idi Resûl,
Hakka çok, sevgili idi Resûl.
Mâlikle Ebû Hâle, söyledi,
hilâl gibi, açık kaşlı idi.
İki kaşı arası, her zemân
gümüş gibi görünürdü, ayân.
Mubârek yüzü, az yuvarlakdı,
derisi, berrak, hem de parlakdı.
Siyâh kaşları mihrâbı,
ânın, kıblesi idi, bütün cihânın.
Ortası yüksekce görünürdü,
yandan bakınca, mubârek burnu.
Çok güzel idi, çekme ve latîf,
edemez gören, Onu tam ta’rîf.
Seyrek idi, dişlerinin arası,
parlardı, sanki inci sırası.
Ön dişleri, etdikçe zuhûr,
her tarafı, kaplardı bir nûr.
Gülse idi, iki cihânın serveri,
canlı cansız, herşeyin Peygamberi.
Görünürdü, ön dişleri, pek afîf,
dolu dâneleri gibi, çok latîf.
İbni Abbâs der, Habîb-i Hudâ,
gülmeğe, eyler idi istihyâ.
Hem hayâsından O, dînin senedi,
kahkaha etmedi derler, ebedî.