1249

Allahın var olduğunu, Cennete, Cehenneme inanmağı, akl da, ilm de, fen de red edemiyor. Böyle şey olamaz diyemiyorlar. İnanmıyanlar, inkâr etmelerine akl ile, fen ile bir vesîka gösteremiyorlar. Hâlbuki inanmak lâzım olduğunu gösteren vesîkalar sayılamıyacak kadar çokdur. Dünyâ kütübhâneleri bu vesîkaları bildiren kitâblarla doludur. Onlar nefslerine, zevklerine aldanarak inkâr ediyorlar. Zevklerinden başka birşey düşünmiyorlar. Hâlbuki, islâmiyyet zevkı yasak etmemişdir. Zevklenmenin zararlı olmasını yasaklamışdır. O hâlde, aklı olan kimse, zevklerini Allahü teâlânın gösterdiği yoldan te’mîn eder. İslâmın güzel ahlâkı ile süslenir. Herkese iyilik eder. Kendisine kötülük yapanlara iyilikle karşılık verir. İyilik yapamazsa, hiç olmazsa sabr eder. Bölücü olmaz. Yapıcı olur. Böylece, kendisi de hem zevklerine, hem de râhata, huzûra kavuşur. Hem de, âhıretin sonsuz azâblarından kurtulur. Görülüyor ki, bütün râhatlıkların, se’âdetlerin başı, îmân etmekde, müslimân olmakdadır. [Ya’nî, ahkâm-ı islâmiyyeye uymak lâzımdır. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, fâideli şeyleri yapmalarını emr etmişdir. Bu emrlere (Farz) denir. Zararlı şeyleri yasak etmişdir. Bunlara (Harâm)denir. Farzların ve harâmların hepsine (Ahkâm-ı islâmiyye) denir. Dinler, Allahü teâlânın kullarına rahmetidir, ihsânıdır. Ahkâm-ı islâmiyyeye uyanın düâları muhakkak kabûl olur. Nemâz kılmıyanın, açık kadınlara bakanın ve harâm yiyenin, içenin, ahkâm-ı islâmiyyeye uymadığı anlaşılır. Bunun düâları kabûl olmaz. İslâmiyyete inanan ve uyan, Allahü teâlânın ihsânına kavuşur, mes’ûd olur. İnanmıyan, bu se’âdetden mahrûm kalır.] Îmân etmek de, çok kolaydır. Îmân etmek için, bir yere para vermek, mal vermek, zor bir iş yapmak, birisinden izn almak gibi, hiçbir şey yapmak lâzım değildir. Hattâ, îmânlı olduğunu kimseye bildirmek, belli etmek bile lâzım değildir. Îmân, altı şeyi öğrenip, bunlara kalbinden, gizlice inanmak demekdir. Îmân eden, Allahü teâlânın emrlerine teslîm olur. Ya’nî seve seve yapar. Böylece, müslimân olur. Kısacası, her mü’min müslimândır. Her müslimân, mü’mindir.]

44 — İKİNCİ CİLD, 82. ci MEKTÛB

Bu mektûb, Hâce Şerefeddîn Hüseyne gönderilmiş olup, harâmlardan sakınmağı, ahkâm-ı islâmiyyeye yapışmağı bildirmekdedir:

Yâ Rabbî, dünyâyı gözümüzde küçült ve âhıretin büyüklüğünü, ehemmiyyetini kalblerimize yerleşdir! Ey akllı oğlum! Harâmların süsüne, yaldızına sakın aldanma ve çabuk geçen, tükenen lezzetlerine kapılma! Bütün hareketlerinin, duruşlarının, gidişlerinin, islâmiyyete uygun olmasına çok dikkat et! Onun ışıkları altında yaşamağa çalış! Her şeyden önce, Ehl-i sünnet vel-cemâ’at âlimlerinin “Allahü teâlâ onların durmadan çalışmalarına, çok mükâfât versin” bildirdiği, kitâblarında yazdığı i’tikâdı öğrenmek ve îmânını buna göre düzeltmek lâzımdır. Ondan sonra, fıkh ahkâmını öğrenmeli, farzları yapmağa sarılmalı, halâle, harâma dikkat etmelidir. Farzların yanında, nâfile ibâdetlerin, hiç kıymeti yokdur. Zemânımızın müslimânları, farzları bırakıp, nâfile ibâdetlere sarılıyor, nâfile ibâdetleri yapmağa [meselâ, kadın erkek karışık olarak mevlid okutmağa, câmi’ yapmağa, sadaka ve hayrât yapmağa] ehemmiyyet verip, farzları [meselâ beş vakt nemâz kılmağı, Ramezân-ı şerîf ayında oruc tutmağı, zekât vermeği, uşr vermeği, borç ödemeği, halâlı, harâmları öğrenmeği ve kadınların, kızların sokağa çıkarken, başlarını, sarkan saçlarını, kollarını, bacaklarını örtmelerini, radyo ve televizyonda, din düşmanlarının îmânı ve ahlâkı bozan sözlerini dinlemelerini] hafîf ve ehemmiyyetsiz görüyorlar.

[Fransada, Liyon şehrine bağlı Charvieu kasabasının belediyye reîsi Gerard, câmi’e gelen müslimânların hergün artdığını, kiliseye giden fransızların azaldığını görünce, kudurarak, câmi’i dozerle yıkdırmışdır. Bu vahşeti, bu alçaklığı 18.8.1989 târîhli gazeteler yazdı. Hiçbir islâm kitâbı okumamış, islâmın ışıklı yolundan haberi olmıyan, bu câhil, ahmak, âdî, pis kâfirlerin, islâmiyyete saldıran radyolarını, televizyonlarını, kitâblarını eve sokmamalı, temiz kadınlarımızı, ma’sûm çocuklarımızı, bunların hücûmlarından, yalanlarından, iftirâlarından korumalıyız! Bunların, din hürriyyetini, insan haklarını, yardımlaşmağı medh eden yaldızlı yalanlarına aldanmamalıyız!]

Olur olmaz yerlere birçok para sarf ediyorlar da, bir kuruş zekâtı bir müslimâna vermeği benimsemiyorlar. Hâlbuki, bilmiyorlar ki, bir kuruş zekâtı yerine vermek, binlerle lira sadaka vermekden, katkat dahâ sevâbdır. Zekât vermek, Allahü teâlânın emrini yapmakdır. Sadaka ve hayrâtın çoğu ise, şöhret, hurmet ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riyâ, gösteriş karışmaz. Nâfile ibâdetlerde ise, gösteriş çok olur. Bunun içindir ki, zekâtı, âşikâre vermek lâzımdır. Bu sûretle insan iftirâdan kurtulur. Nâfile sadakayı, gizli vermelidir ki, kabûl ihtimâli fazla olur. Sözün özü şudur ki, dünyânın zararından kurtulabilmek için, ahkâm-ı islâmiyyeye yapışmakdan başka çâre yokdur. Dünyâ zevklerini büsbütün bırakamıyanların, hiç olmazsa, hükmen terk etmesi, ya’nî dünyâyı terk etmiş sayılmaları lâzımdır. Bunun için de, her sözü ve her işi islâmiyyete uygun yapmalıdır.

[Kâfirlerin, mürtedlerin, ba’zı emellerine kavuşmak için, islâmiyyete uygun işler yapmaları, dünyâda fâideli olur, râhat, mes’ûd yaşamalarına sebeb olur ise de, kıyâmet gününde fâide vermez. Çünki onlar, îmânla şereflenmemişdir. İbâdetlerin kabûl olması için, iyiliklere sevâb kazanabilmek için, îmân sâhibi olmak lâzımdır. (İfsâh)da diyor ki, (İbâdetlerin en kıymetlisi, farz-ı ayn olanlardır. Farzlardan sonra en kıymetlisi, şâfi’îde sünnet nemâzlar, hanbelîde cihâddır. Hanefîde ve mâlikîde ise, ilm öğrenmek ve öğretmek ve sonra cihâddır.)].

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.