mâlikî veyâ şâfi’î mezhebini taklîd ederek, gusl abdestlerinin ve nemâzlarının sahîh olacağını anlatmak istiyoruz. Bu durumdaki din kardeşlerimize kolay yolu, çıkar yolu göstermek istiyoruz. Diş doldurtmayın, kaplatmayın demiyoruz. Kaplama veyâ dolgusu olan imâm arkasında nemâz kılmayınız da demiyoruz. Birinci kısm, 74. cü madde, 5. ci sahîfeye bakınız! Kaplaması, dolgusu olanlara, din büyüklerinin gösterdiği kolaylığı haber veriyoruz. Hanefî mezhebinde olup da, mezhebinin bildirdiği gibi ibâdet etmek istiyenler için, ya’nî mezheblere kıymet verenler için, bu kadar uzun yazıyoruz. Mezheb kitâblarına kıymet vermeyip de, kendi aklına, görüşüne, düşüncesine göre ibâdet etmek istiyenler için yazmıyoruz. İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh”, Ramezân hilâlini anlatırken buyuruyor ki, (Birçok ahkâm, zemânın değişmesi ile değişir. Harac olunca, za’îf rivâyet ile amel olunur). Bundan da anlaşılıyor ki, ahkâmın zemân ile değişmesi demek, zor vaziyyetde bulunan kimse, mezheb âlimlerinin meşhûr olmıyan ictihâdlarına uyabilir demekdir. Herkes kolayına geleni yapsın demek değildir. (Dürr-ül-muhtâr) üçüncü cild, yüzdoksanıncı sahîfede buyuruyor ki, (Mezhebden çıkan kimse ta’zîr olunur. Ya’nî cezâlandırılır). (Sirâciyye fetvâsı)nda da böyle yazılıdır. İbni Âbidîn burada buyuruyor ki, (Dünyâ menfe’ati için mezhebini bırakan kimsenin son nefesde îmânsız gitmesinden korkulur.)
Diş kaplatan veyâ doldurtan hanefîlerin, mâlikî veyâ şâfi’î mezhebini taklîd etmeleri, hanefî mezhebinden çıkmak demek, ya’nî mezheb değişdirmek demek değildir. Yalnız guslde, abdestde ve nemâzda, hanefî mezhebi ile birlikde mâlikî veyâ şâfi’î mezhebinin şart ve müfsidlerine de uymakdadır. Özrü olmıyanların da, başka mezhebin farzlarına ve müfsidlerine uymasının müstehab olduğu (İbni Âbidîn)in abdest bahsinde ve imâm-ı Rabbânînin (Mektûbât)ının birinci cild ikiyüzseksenaltıncı mektûbunda bildirilmekdedir. Hanefîde câiz olmıyan birşeyi, şâfi’îde veyâ mâlikîde câiz olduğu için, zarûret ve harac olmadan yapamaz. Meselâ sağlam olanın veyâ kaplama dişi olduğu için, mâlikî mezhebini taklîd eden hanefînin, derisinden kan akınca veyâ idrâr kaçırınca, abdest alması lâzımdır. Bunun, vitr nemâzını vâcib olarak kılması, yüzdört kilometreden az uzak yerde seferî olmaması ve dört günden az seferî olduğu yerde nemâzlarını cem’ etmemesi lâzımdır. Hastalık veyâ ihtiyârlık sebebi ile, ya’nî, zarûret ile idrâr kaçıran hanefînin, tekrâr abdest alması, harac, zahmet olacağı için, bu kimse, mâlikî mezhebini taklîd ederek, hemen özr sâhibi olur, abdesti bozulmaz. Ellidokuzuncu maddenin sonuna bakınız! (Tahrîr) kitâbını şerh eden, ya’nî açıklıyan İbni Emîr Hâc buyuruyor ki, (Nahl sûresi kırküçüncü ve Enbiyâ sûresi yedinci âyetinde, (Zikr ehline sorunuz!), ya’nî bir hâdise, olay karşısında ne yapacağınızı, bilenlerden sorunuz buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, müctehide tâbi’ olmak, uymak ve başka mezhebi taklîd etmek vâcib olduğunu göstermekdedir. Tâbi’ olduğu mezhebe uyarak, bir işi yaparken, harac hâsıl olursa, bu iş, diğer üç mezhebden, harac bulunmıyan birini taklîd ederek yapılır.) Diş dolduran, kaplatan hanefînin, şâfi’î veyâ mâlikî mezhebini taklîd etmesi, böyledir. Diğer üç mezhebde de harac varsa, zarûret aranır. Zarûret de varsa, bu işi terk etmek, yapmamak câiz olur. Yara üzerindeki sargıyı çıkarıp, yarayı yıkamak yaraya zarar verdiği zemân, başka mezhebi taklîde imkân olmadığı için, yarayı yıkamanın afv olarak, sargıya mesh etmenin câiz olması böyledir. Müctehid olmayan bizim gibi mukallidlerin, Eshâb-ı kirâm böyle yapardı diyerek veyâ âyet-i kerîmeden ve hadîs-i şerîflerden ma’nâ çıkararak, kendi anladığımıza göre hareket etmemiz câiz değildir. İbni Âbidîn tahâreti anlatmağa başlarken buyuruyor ki, (Mukallidin, müctehidden gelen bilgilerin delîllerini sorması lâzım değildir). [İkinci kısm, onyedinci maddeye bakınız!].
Hak teâlâ intikâmın, kul eli ile alır.
İlm-i hâli bilmiyenler, onu kul yapdı sanır.