Parmaklar kulaklara konmazsa, ezân güzel olur. Konursa, sesi yükseltmesi güzel olur). Görülüyor ki, parmakları kulaklara koymak, sesi artdırdığı hâlde, ezânın sünneti değildir. Fekat, emr edilmiş olduğu için, bid’at de değildir. Bugün ba’zı câmi’lerde kullanılan ho-parlör, sesi yükseltiyor ise de, ezânın sünneti olmadığı, bid’at olduğu, ayrıca parmakları kulaklara kaldırmak sünnetinin terk edilmesine sebeb olduğu anlaşılmakdadır. Ho-parlör konan ba’zı câmi’lerde minâre yapılmadığı görülüyor. [(Fetâvâ-yı Hindiyye) beşinci cild, 322. ci sahîfede diyor ki, (Sesi, mahalleye duyurmak için, minâre yapmak câizdir.
Buna lüzûm yoksa, câiz değildir). Ho-parlörün câiz olmadığı buradan da anlaşılmakdadır.]
(İbni Âbidîn)de ve (Ukûd-üd-dürriyye)de diyor ki, (Minârede ve Cum’a hutbesi okunacağı zemân, birkaç müezzinin birlikde ezân okumalarına (Ezân-ı Cavk) denir. Sesin çoğalması için, bir ağızdan okumaları, mütevâris olduğu için, ya’nî asrlardan beri yapıldığı için, sünnet-i hasenedir, câizdir. Müslimânların beğendiğini Allahü teâlâ da beğenir). (Berîka)da, 94. cü sahîfesinde diyor ki, (Müslimânların güzel demeleri, müctehidlerin güzel demeleridir. Müctehid olmayanların beğenip beğenmemelerinin kıymeti yokdur). 302. ci sahîfe sonuna bakınız! Şimdi, ba’zı câhillerin ho-parlör ile ezân okumağı övmelerinin kıymeti olmadığı buradan açıkça anlaşılmakdadır. Müctehid olmıyanların câiz demeleri ile, yapmaları ile, ibâdetleri değişdirmek, bid’at olur, büyük günâh olur.]
İkâmet, ezândan dahâ efdaldir. Ezân ve ikâmet, kıbleye karşı okunur. Okurken konuşulmaz ve selâma cevâb verilmez. Konuşursa, her ikisi de tekrâr okunur.
Hangi nemâzlarda ezân ve ikâmet okunur? Bunu üç madde hâlinde bildirelim:
1 — Kırda, bostânda, yalnız veyâ cemâ’at ile kazâ kılarken, erkeklerin ezânı ve ikâmeti yüksek sesle okumaları sünnetdir. Sesi işiten insanlar, cinnîler, taşlar, kıyâmetde şâhid olacakdır. Birkaç kazâyı bir arada kılan, önce ezân ve ikâmet okur. Sonraki kazâları kılarken, hepsine ikâmet okur, ezân okumasa da olur.
Kadınlar, vaktinde ve kazâ kılarken ezân ve ikâmet okumaz.
Câmi’de kazâ kılan, ezân ve ikâmeti, kendi işiteceği kadar hafîf okur. Birkaç kişi, kazâ nemâzını câmi’de cemâ’at ile kılarsa, ezân ve ikâmet okunmaz. Bütün câmi’ halkı, kazâ kılarsa, bu zemân, ezân ve ikâmet okunur. Zâten câmi’de, cemâ’at ile kazâ kılmak mekrûhdur. Çünki, nemâzı kazâya bırakmak, büyük günâh olup, bunu herkese bildirmek câiz değildir. Kazâ nemâzını cemâ’at ile kılabilmek için, imâm ve cemâ’atin aynı günün, aynı nemâzını kazâ etmeleri lâzımdır. Meselâ pazar gününün öğle nemâzını kazâ edecek kimse, salı gününün öğle nemâzını kazâ edecek kimseye veyâ o pazar gününün öğle nemâzını edâ eden kimseye uyamaz.
Evinde kazâ kılan, şâhidleri çoğaltmak için, ezân ve ikâmeti, odada işitilecek kadar, yüksek sesle okur. [Sünneti farz kazâsı niyyeti ile kılan da böyledir.]
2 — Evinde yalnız veyâ cemâ’at ile vakt nemâzı kılan, ezân ve ikâmet okumaz. Çünki, câmi’de okunan ezân ve ikâmet evlerde de okunmuş sayılır. Fekat, okumaları efdal olur. Müezzinin sesini evden duymak lâzım değildir. Câmi’de ezân okunmazsa veyâ şartlarına uygun olmazsa, evde yalnız kılan ezân ve ikâmet okur.
Mahalle câmi’inde ve cemâ’ati belli kimseler olan her câmi’de, vakt nemâzı, cemâ’at ile kılındıkdan sonra, yalnız kılan kimse, ezân ve ikâmet okumaz. Böyle câmi’lerde, vakt nemâzları, imâm mihrâbda olarak, cemâ’at ile kılındıkdan sonra, tekrâr cemâ’atler yapılabilir. İmâmlığı anlatırken buyuruyor ki, sonraki cemâ’atlerde de, imâm mihrâbda bulunursa, ezân ve ikâmet okunmaz. İmâmları mihrâbda durmazsa, ezânı ve ikâmeti, cemâ’at duyacak kadar sesle okurlar.
Yollarda bulunan veyâ imâmı ve müezzini bulunmıyan ve cemâ’ati belli kimseler olmıyan câmi’lerde, çeşidli zemânlarda gelenler, bir vaktin nemâzı için, çeşidli cemâ’atler yaparlar.