İbâdetler yapılırken, yalnız ağız ile söylemeğe niyyet denmez. Kalb ile niyyet edilmezse, dört mezhebde de nemâz sahîh olmaz. Resûlullahın ve Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin ve hattâ dört imâmın ağız ile niyyet etdikleri işitilmemişdir. [1. ci kısm, elliikinci maddenin 2. ci sahîfesine bakınız!] İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, birinci cildin yüzseksenaltıncı mektûbunda buyuruyor ki, (Niyyet kalb ile olur. Ağız ile niyyet etmek bid’atdir. Bu bid’ate, hasene demişlerdir. Hâlbuki bu bid’at, yalnız sünneti yok etmekle kalmıyor. Farzı da yok ediyor. Çünki, çok kimseler, yalnız ağız ile niyyet ederek, kalb ile niyyet etmiyorlar. Böylece, nemâzın farzlarından biri olan kalb ile niyyet yapılmıyor. Nemâz kabûl olmıyor. Bu fakîr, hiçbir bid’ati, (hasene) olarak bilmiyorum. Hiçbir bid’atde güzellik görmüyorum). Ağız ile niyyet etmek, şâfi’î ve hanbelîde sünnetdir. İbni Âbidîn diyor ki, (Nemâza başlarken niyyet etmenin farz olduğu sözbirliği ile bildirildi. Niyyet yalnız kalb ile olur. Yalnız ağız ile söylemek bid’atdir. Kalb ile niyyet edenin, şübheden, vesveseden kurtulmak için, söz ile de niyyet etmesi câiz olur).
TAHRÎME: Nemâza başlarken, (Allahü ekber) demekdir ki, farzdır. Başka kelime söylemekle olmaz. Yetmişbirinci maddeye bakınız! Bu iftitâh tekbîri, nemâzın şartlarındandır. Rükn değildir.
Kadınlar, iki ellerini, omuz hizâsına kaldırır ve iftitâh tekbîrini getirir. Sonra, sağ eli, sol elin üstünde olarak, göğüse kor. Bilek kavramazlar. AAAllahü veyâ ekbaar gibi, uzun söylenirse, nemâz kabûl olmaz. İmâmdan önce, ekber denirse, nemâza başlamış olmaz. Ayakda iken, sağ eli, sol el üzerine koyup, sağ elin küçük ve baş parmaklarını, sol bilek etrâfına halka yapmak, Sübhâneke okumak ve yalnız kılarken, Sübhâneke okudukdan sonra E’ûzü, Besmele okumak sünnetdir. Cemâ’ate geç gelen, imâm sessiz okuyorsa, Sübhâneke okur ve imâm selâm verdikden sonra, kalkınca, tekrâr okur.
Yalnız kılan, Fâtiha okur. Fâtihadan sonra, Besmele çekmek lâzım değildir. Çekerse iyi olur. Şâfi’î mezhebini taklîd eden hanefîlerin bu Besmeleyi okumaları lâzımdır. Sonra bir sûre veyâ üç âyet okur. Fâtihadan sonra, imâm ve cemâ’at, sessiz olarak, (Âmîn) der. İmâm ile kılarken, cemâ’at Fâtiha ve sûre okumaz. (Âmîn), (Kabûl et) demekdir.
KIYÂM: Nemâzın beş rüknünden birincisi kıyâmdır. Kıyâm, ayakda durmak demekdir. Ayakda duramıyan hasta, oturarak kılar, oturamıyan hasta, sırt üstü yatıp başı ile kılar. Yüzü, semâya karşı değil, kıbleye karşı olması için, başı altına yasdık konur. Ayakları Kıbleye karşı, dizlerini dikerek yatar. (İbni Âbidîn) diyor ki, (Sağlam bir kimsenin gemide, trende, hareket hâlinde, farzları oturarak kılması, İmâm-ı a’zama göre câizdir. İmâmeyn ise, özrsüz câiz görmedi. Fetvâ da böyledir. [Birinci kısmda altmışbeşinci ve yetmişdördüncü maddelerin 3. cü sahîfelerine bakınız!] Ayakda iken, iki ayak birbirinden dört parmak eni kadar açık olmalıdır. Ayakda duramıyan hasta, ayakda başı dönen, başı, dişi, gözü veyâ başka yeri çok ağrıyan, idrâr, yel kaçıran, yarası akan, ayakda düşman korkusu, malın çalınmak tehlükesi olan, ayakda kılınca orucu veyâ okuması bozulacak veyâ avret yeri açılacak olan kimseler, oturarak kılar. Ayakda kılınca hastalığının artacağını veyâ iyi olmasının gecikeceğini kendi tecribesi ile veyâ mütehassıs müslimân bir tabîbin bildirmesi ile anlıyan hasta da, yere oturarak kılar. Haber veren doktorun fâsık olmaması,açıkça harâm işlememesi lâzımdır. Bunlar, kolayına geldiği gibi kollarını istediği yere koyarak, bağdaş kurarak veyâ dizlerini dikip kollarını kavuşdurarak yâhud başka dürlü yere oturur. Böyle oturamıyan, birisinin yardımı ile oturur. Rükü’ için, biraz eğilir. Secde için, başını yere kor. Başını yere koyamıyan hasta, yüksekliği 25 santimetreden az olan sert birşey üzerine koyar. Böyle secdesi sahîh olur. Dahâ yüksek ise veyâ yumuşak ise, îmâ olur. Böyle sert şey üzerine de koyamazsa, ayakda durabilse bile, oturarak yerde îmâ ile kılar.