Kabrleri, türbeleri ziyâret etmelerine, Evliyâya adak yapmalarına ve türbelere giderek bereket istemelerine mâni’ olmamalıdır. Öldükden sonra da, kerâmet sâhibi olduklarını inkâr etmemelidir. Çünki, câiz olduğunu bildiren fetvâlar vardır. [(Berîka) 270. ci sahîfede diyor ki, (Allahü teâlâya düâ ederken, Peygamberleri ve Sâlihleri vesîle etmek ve vesîle olmalarını onlardan istemek câizdir. Çünki mu’cize ve kerâmet, ölüm ile bitmez. Ölünce kerâmetin yok olmıyacağını Remlî de bildirdi. Velînin, diri iken, kılıfında olan kılınç gibi olduğunu, ölünce kılıfdan çıkacağını, tesarrufunun dahâ kuvvetli olacağını Echürî bildirmekdedir).] Fitneye sebeb olacak nasîhati yapmamalıdır. Gücü, kuvveti, salâhiyyeti olan nasîhat etmez ise, (Müdâhene) olur, harâm olur. Gücü yetdiği hâlde, fitne çıkarmamak için nasîhat etmezse, (Müdârâ) denir, câiz olur. Hattâ müstehab olur. Güc kullanmak, hükûmet adamlarının vazîfesidir. Alay edenlere, zarar yapacaklara nasîhat verilmez. Nasîhat, birinin yüzüne karşı olmamalı, umûmî olarak, ortadan söylemelidir. Hiç kimse ile münâkaşa etmemelidir. Resûlullaha biri geldi. Onu uzakdan görünce, (Kabîlesinin en kötüsüdür) buyurdu. Odaya girince, gülerek karşılayıp, iltifât eyledi. Gidince, hazret-i Âişe “radıyallahü anhâ”, sebebini sordu. (İnsanların en kötüsü, zararından kurtulmak için yanına yaklaşılmıyan kimsedir) buyurdu. O, müslimânların başında bulunan bir münâfık idi. Müslimânları onun şerrinden korumak için müdârâ buyurdu. Fıskı, fuhşu, zulmü açık, ya’nî herkes arasında yayılmış olanı başkalarına söylemek (Gıybet) olmıyacağı ve şerrinden korunmak için müdârâ câiz olduğu buradan anlaşılmakdadır. Abdürraûf-i Münâvînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Künûz) kitâbındaki hadîs-i şerîfde, (İnsanlara müdârâ için gönderildim) buyuruldu. Dîni ve dünyâyı korumak için dünyâlık vermeğe (Müdârâ) denir. Dünyâlık ele geçirmek için dîni vermeğe (Müdâhene) denir. Tatlı dil ile iyilik ve hattâ yalan söyliyerek gönül almak, dünyâlık vermek olur. Müslimânların, [gizli yapdıkları] büyük günâhlarını görünce, örtmek lâzımdır. Başkalarına söylerse, (Kazf) olur. Zan ile, iftirâ ile söylemek ise, dahâ büyük günâhdır.]
Merhûm, mevlânâ Ahmedin “rahmetullahi teâlâ aleyh” çocuklarının okumalarına, terbiyeli, bilgili yetişmelerine çok gayret ediniz. Zâhirî ve bâtınî edebleri öğretiniz! Tanıdığınız, görüşdüğünüz herkesin, hattâ, orada bulunan bütün din kardeşlerimizin islâmiyyete uymalarına, sünnete yapışmalarına ön ayak olunuz! Bid’at işlemenin, dinsizliğin zararlarını herkese anlatınız! Cenâb-ı Hak hepimize iyi işler yapmak nasîb eylesin! Dîn-i islâmın yayılmasına, gençlere öğretilmesine çalışanlara başarılar versin! Dîn-i islâmı yıkmak için, temiz gençliğin îmânını, ahlâkını çalmak için uğraşan, yalan ve iftirâlarla gençleri aldatmağa çalışan din ve fazîlet düşmanlarına aldanarak kötü yola sapmakdan, yavrularımızı korusun! Âmîn. Bu düşmanlara (Zındık) denir.
İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, ikinci cildin altmışsekizinci mektûbunda buyuruyor ki, Hadîs-i şerîfde, (Yeryüzünü küfr kaplamadıkca ve her yerde küfr ve kâfirlik yapılmadıkca, hazret-i Mehdî gelmez) buyuruldu. Bundan anlaşılıyor ki, hazret-i Mehdî çıkmadan evvel, küfr ve kâfirlik her tarafa yayılacak, islâm ve müslimânlar garîb olacakdır. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, âhır zemânda, müslimânların garîb olacaklarını haber vermiş ve (Herc, fitne zemânında yapılan ibâdet, [Mekkeden Medîneye] benim yanıma hicret etmek gibidir) buyurmuşdur. Fitne ve fesâd zemânında, polisin, askerin ufak bir hareketi, râhatlık ve sükûnet zemânlarında yapacakları hareketlerinden katkat dahâ kıymetli olduğunu herkes bilir. Fitne yok olduğu zemân gösterecekleri kahramanlıkların kıymeti yokdur. O hâlde ibâdetlerin en kıymetlisi ve kabûl olunanı, fitnelerin yayıldığı zemânlarda yapılanlardır. Kıyâmet günü, makbûl olanlardan, kurtulanlardan olmak istiyorsanız, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği iyi işleri yapınız! Sünnet-i seniyyeye, ya’nî Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yoluna sarılınız! Bu yola uymıyan hiçbirşey yapmayınız!