İnsanların en iyisi arab olduğu ve Kureyş ve Hâşimîlerin üstünlüğü, [birinci kısm, doksanyedinci maddedeki] hadîs-i şerîflerde bildirilmekdedir. [(Basîret-üs-sâlikîn) de, ba’zı sahîh hadîs-i şerîfleri yazarak, Süyûtî, bunların aslı yokdur dedi diyor. Hâlbuki, İbni Âbidîn, yevm-i şekde oruc tutmağı anlatırken buyuruyor ki, (Hadîs âlimlerinin aslı yokdur demesi, bu hadîsin merfû’ olmasının aslı yokdur demek olup, mevkûf hadîs olduğunu bildirmekdedir.)]
(Râbıta-i şerîfe) risâlesindeki yazılar çok dikkat ile okunursa, öteki süâllerinizi de çözmüş olursunuz! Râbıtaya inanmıyan, râbıtanın ne demek olduğunu bilmiyenlerdir. Bin sene içinde gelen Hanefî âlimlerinin çoğunun kitâbında, (Râbıta) anlatılmakdadır. Buna inanmamak, Hanefî âlimlerine inanmamakdır. Bunlara karşı gelenlerin, önce müctehid olması, sonra o büyüklerin derecesinde olması lâzımdır. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden ma’nâ çıkarmak, herkesin yapacağı iş değildir. Müctehid olmak şartdır. Câhillerin, evet, hayır demesi, hakîkatleri değişdiremez.
İnsanların birbirine yardımı, ancak şefâ’at ile olacakdır. Rûhlardan yardım beklemek, bütün müslimânlar ve bütün insanlar arasında âdet hâlini almışdır.
Efendim! Ramezân-ı şerîfde, ancak bu kadar yazabildim. Dahâ geniş bilgi almak istiyen ile ferahlı bir günde, uzun zemân görüşmek lâzımdır. Fekat, insâflı ve tahsîlli olmak lâzımdır. Çünki, inâdcı ile konuşulamaz. İmâm-ı Alînin “radıyallahü anh”, Hasen ve Hüseyne “radıyallahü anhümâ” yardım etmemesini anlamak için, görüşmemiz lâzımdır. Ma’zûr görmenizi istirhâm eylerim.
28 Ramezân 1347 [m. 1929]
Abdülhakîm
Bu bağçede benim için, ne gül, ne lâle var,
bu pazarda ne alış-veriş, ne de para var,
ne kudret ve tesarruf ve ne mal, ne de mülk var,
ne derd, ne zevk ve ne de merhem, ve ne yâre var,
bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var?
Vücûd, lutf-i ilâhî, hayât, rahmet-i Kerîm!
ağız, atıyye-i Rahmân, kelâm fadl-ı Kadîm!
beden, binâ-yı Hudâ, rûh, nefha-i tekrîm,
kuvvet, ihsân-ı kudret, duygular, vaz’ı Hakîm,
bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var?
Bu dünyâda gerçekden, benim hiçbir şeyim yok,
ne varsa hep Onundur, mülkünde şerîki yok.
Cihâna gelip gitme, benim de elimde yok,
bu benimdir demeğe, güvenecek sened yok,
bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var.
Varlığım bir görünüş, rûhum bir emânetdir,
ben demek bile, Ona, pek çirkin bir şirketdir,
kula düşen vazîfe, sâhibe itâ’atdır,
bana (kulum!) demesi, lütûfdur, inâyetdir,
bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var?
Benim fakîr ve muhtâc, gınâ, ihsân Hakkındır,
(adem) benim sermâyem, vücûd, hayât Hakkındır.
Ezel, ebed ve hem de, kahr, galebe Hakkındır,
dünyâda ve ukbâda her görünen Hakkındır.
Bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var.