Kendilerine müslimân dedikleri hâlde, bozuk inançları ve âyinleri ile, müslimânlıkdan ayrılmışlardır. Küfrlerine sebeb olan şeyler çok ise de, şu üçü mühimdir:
1 — Ahmedî ve Kâdıyânî adını alanlara göre, Îsâ aleyhisselâmı asmak istememişlerdi. Fekat, kendiliğinden öldü ve toprağa kondu. Sonra kabrinden çıkıp, Hindistânda, Keşmîre gitdi. Orada, İncîli öğretip tekrâr öldü diyorlar.
2 — Mehdînin çıkmasında ve herkesi dîne çağırmasında da, islâmiyyetden ayrılıyorlar. Îsâ ve Muhammed aleyhimesselâmın rûhları insan şeklinde görünecekdir. Bu da, Mirzâ Ahmeddir. Başka Mehdî yokdur diyorlar.
3 — Müslimânlıkda cihâd vardır. Fekat, top ile, kılınc ile değil, nasîhat ile, irşâd iledir. Kan dökmek, cân yakmak yokdur, soğuk harb vardır diyerek, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını değişdiriyor, cihâd için olan âyet-i kerîmeleri inkâr etmiş oluyorlar. Gulâm Ahmedin oğlu Beşîrüddînin (Yeni dünyâ nizâmı) kitâbı, küfr saçmakdadır. Hindistân âlimlerinden, şeyh Muhammed Enver şâh Keşmîrî, Kâdiyânîleri red için, (Akîdet-ül-islâm fî hayât-i Îsâ aleyhisselâm) ve (İkfâr-ül-mülhidîn) ve (Hâtem-ün-nebiyyîn) kitâblarını yazmışdır. Bu kitâbların ön sahîfelerinde çeşidli âlimlerin takrîz ve medhiyyeleri vardır. Bunlar arasında, Karaşideki (Medrese-i islâmiyye) müderrislerinden seyyid Muhammed Yûsüf Benûrî, Muhammed Enver şâhın hayâtını ve salâhını uzun yazmışdır. Burada, asrının derin âlimi, Osmânlı devletinin son şeyh-ül-islâmı Mustafâ Sabrî efendinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Mevkıful’ilm vel’akl veddîn) kitâbının, üçüncü cildi, üçyüzyirmiyedinci sahîfesinde, Hindin büyük âlimi Muhammed Enver şâhı görüp hayrânı olduğunu yazdığını da bildirmişdir. Muhammed Enver şâh “rahmetullahi teâlâ aleyh”, binüçyüzelliiki 1352 [m. 1933] de vefât etmişdir. Bu üç kitâbında, Mirzâ Gulâm Ahmed Kâdıyânî için diyor ki:
Îsâ aleyhisselâmın gökden ineceğine inanmıyor. O, asıldı, öldürüldü. O, babasız değildi. Yûsüf-i Neccârın oğlu idi diyor. Bu yüce Peygambere, yehûdîler gibi çok çirkin şeyler söyliyor. Kendisinin Peygamber olduğunu, yeni bir din getirdiğini bildiriyor. Îsâ gökden inecekdir demekle, benim geleceğim bildirilmişdir diyor. Nassları değişdirip, inanılması zarûrî olan bilgileri inkâr ediyor. Muhammed aleyhisselâmın, Peygamberlerin sonuncusu olduğuna, hepsinden üstün olduğuna inanmıyor. Kendisinin binlerce mu’cizeleri olduğunu, mu’cizelerinin, Peygamberlerin hepsinin mu’cizelerinden dahâ çok ve dahâ üstün olduğunu bildiriyor. Birçok âyetlerin, kendisini haber verdiğini, Kur’ânda övüldüğünü bildiriyor.
Ahmed Kâdıyânî, moğol, tâtâr kavmindendir. İsmâ’ilî fırkasından bir zındık idi. Çok kitâb okudu. Ehl-i sünnetin azılı düşmanı idi. İngilizler, islâmiyyeti içerden yıkmak için hâzırladıkları plânları uygulayacak Hindistânda da bir maşa arıyorlardı. Bunu seçdiler. Bol para ile satın aldılar. Önce, Behâî olarak ortaya çıkarıldı. Müceddid olduğunu söylerdi. Sonra, Mehdîyim dedi. Dahâ sonra, gökden ineceği bildirilen Îsâ Mesîh olduğunu söyledi. Nihâyet, Peygamber olup, yeni bir din getirdiğini i’lân etdi. Kâdıyândaki mescidi, Mescid-i aksâ imiş. Şehri de Mekke imiş. Sonradan yerleşdiği Lâhor şehri de, Medîne imiş. Bir mezârlık yapıp, buna (Makberet-ül-Cenne) dedi. Buraya gömülen Cennete gider dedi. Kendi kadınlarına (Ümmehât-ül-mü’minîn) dedi. Aldatdığı kimselere (ümmetim) dedi. Mu’cizelerinin en büyüğü (Muhammedî beygüm) dediği nikâh imiş. Gökde yapılırmış. Vahy olarak kendisine bildirilmiş. Dînini, 1305 [m. 1888] de i’lân etdi. 1326 [m. 1908] de Cehenneme gitdi. Kendisine inanmıyanlara kâfir dedi.
Bunun, (Hakîkat-ül-vahy) kitâbının 148. ci sahîfesinde, (Allah, bu ümmet arasında, Îsâdan dahâ üstün bir mesîh yaratdı. Îsâ, şimdi sağ olsaydı, benim yapdıklarımı yapamazdı. Bende görülen mu’cizeler, onda görülmezdi) diyor. 107. ci sahîfesinde, (Fir’avna resûl gönderdiğim gibi, size de Resûl gönderdim) âyet-i kerîmesindeki Peygamberin kendisi olduğunu yazıyor. 68. ci sahîfesinde, (Allah, beni Peygamber olarak gönderdi.