İbni Teymiyye, tesavvuf âlimlerine de dil uzatmış, iftirâlarda bulunmuşdur. Bununla da kalmayıp, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Alî gibi, islâm dîninin temel direklerine saldırmakdan da çekinmemişdir. Sözleri ölçüyü ve edebi aşarak, yalçın kayalara bile ok atmışdır. Doğru yolda olan âlimlere bid’at ehli, sapık, câhil demişdir.
(Tesavvuf büyüklerinin kitâblarına yunan felesoflarının, islâmiyyete uymıyan bozuk fikrleri karışmışdır) diyor ve bunu bozuk, sapık fikrleri ile isbât etmeğe kalkışıyor. Hakîkati bilmiyen gençler, onun ateşli, yaldızlı yazılarına aldanarak, doğru yoldan ayrılabilirler. Meselâ, (Tesavvufcular (Levh-il-mahfûz)u görüyoruz der. İbni Sînâ gibi felsefeciler, buna (Nefs-ül-felekiyye) diyorlar. İnsanların rûhu, olgunlaşarak, Nefs-ül-felekiyye ile yâhud (Akl-ül-fe’âl) ile, uyanık veyâ uykuda birleşirler. Dünyâda olan herşeye bu ikisi sebeb olmakdadır. İnsanın rûhu, bu ikisi ile birleşince, bunlarda bulunanları haber alır derler. Bunları Yunan felesofları bildirmedi. Sonra gelen İbni Sînâ ve benzerleri söylediler. İmâm-ı Ebû Hâmid Gazâlî ve Muhyiddîn-ibnülarabî ve Endülüslü felsefeci Kutbüddîn Muhammed ibnü Seb’în de böyle şeyler söylemişlerdir. Bunlar felsefecilerin sözleridir. İslâm dîninde böyle şeyler yokdur. Böyle sözlerle doğru yoldan ayrılmışlar. Şî’a ve İsmâ’îliyye ve Karâmitî ve bâtınî mülhidleri gibi mülhid olmuşlardır. Ehl-i sünnet ve Hadîs âlimlerinin ve Fudayl bin İyâd gibi Ehl-i sünnet olan tesavvufcuların hak yollarından ayrılmışlardır. Bunlar bir yandan felsefeye dalmışlar, bir tarafdan da, Mu’tezile ve Kürâmiyye gibi fırkalara karşı mücâdele etmişlerdir. Tesavvufcular üçe ayrılır: Birincisi, hadîs ve sünnet ehlidir. İkincisi, kürâmiyye gibi bid’at ehlinden olanlardır. Üçüncüsü, (İhvân-üs-safâ) kitâblarına ve Ebül Hayyânın sözlerine uyanlardır. İbni Arabî ve İbni Seb’în ve benzerleri, felsefecilerin sözlerini alarak tesavvufcu sözü şekline sokmuşlardır. İbni Sînânın, (Âhırül-işârât alâ-makâmil ârifîn) kitâbında böyle yazıları çokdur. İmâm-ı Gazâlî de, ba’zı kitâblarında meselâ, (El-kitâbül-madnûn) ve (Mişkât-ül-envâr) kitâbında böyle şeyler bildirmişdir. Hattâ, arkadaşı Ebû Bekr-ibnül-Arabî, buna felsefeye daldığını bildirmiş ve kendisini buradan kurtarmağa çalışmış, fekat kurtaramamışdır. İmâm-ı Gazâlî, bir tarafdan da, felsefecilerin kâfir olduklarını bildirmişdir. Ömrünün sonunda, (Buhârî) okumuşdur. Böylece, o yazılarından vaz geçmiş olduğunu söyleyenler vardır. Ba’zıları da, böyle sözler imâm-ı Gazâlîye iftirâ olarak yazılmışdır dediler. Bu konuda, İmâm için, söylentiler çokdur. Sicilya adasında yetişmiş olan Mâlikî âlimlerinden Muhammed Mâzerî ve Endülüs âlimlerinden Turtûşî ve İbn-ül-Cevzî ve İbnü Ukayl ve başkaları çok şeyler söyledi).
İbni Teymiyyenin yukarıdaki sözleri Ehl-i sünnet âlimlerine karşı olan kötü düşüncelerini açıkca göstermekdedir. Eshâb-ı kirâmın büyüklerini bile böyle kötülemekdedir. Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğuna böylece sapık damgası basmışdır. Bu arada büyük Velî, âriflerin kutbu Ebül Hasen-iş-şâzilî hazretlerini, (Hizb-ül-kebîr) ve (Hizb-ül-bahr) kitâblarından dolayı çok kötülemiş ve Muhyiddîn ibnül Arabî ve Ömer-ibn-il-fârıd ve İbnü-seb’în ve Hallâc Hüseyn bin Mansûr gibi tesavvuf büyüklerini çirkin kelimelerle alçaltdığı için zemânındaki âlimler, bunun fısk ve bid’at sâhibi olduğunu sözbirliği ile bildirdiler. Küfrüne fetvâ verenler de oldu. [Derin islâm âlimi Abdülganî Nablüsî, (El-Hadîkat-ün-nediyye) kitâbının 363 ve 373. cü sahîfelerinde, bu tesavvuf büyüklerinin ismlerini yazarak, birer Velî olduklarını ve bunlara dil uzatanların câhil ve gâfil olduklarını bildirmekdedir.] 705 [m. 1305] senesinde, ibni Teymiyyeye yazılan bir mektûbda deniyor ki, (Kendini büyük âlim ve zemânının imâmı sanan din kardeşim! Seni Allah rızâsı için sevmişdim. Sana karşı olan âlimleri beğenmiyordum. Fekat, senin sevmeğe uymayan sözlerini işitince şaşırdım. Aklı olan kimse, güneş batınca, gecenin başlamasında şübhe eder mi? Sen, doğru yolda olduğunu ve (Emr-i bil ma’rûf) ve (Nehyi-anil-münker) yapdığını bildirmişdin.