Osmânlılarda altın para basması, sultân Orhân zemânında başladı. Her pâdişâhın basdırdığı altın ve gümüş paraların bir yüzünde bir tuğra, arka yüzünde, basıldığı şehrin adı ile pâdişâhın tahta cülûs etdiği yıl yazılıdır. Tuğraların son şekli, ikinci sultân Mustafâ hân zemânında başlamışdır.
Nişân yüzüğü takmak emr olunmadı. Âdete uyarak takılmakdadır. (Kimyâ-i se’âdet) kitâbında buyuruyor ki, (Parmağında altın yüzük takılı bir adamın bulunduğu sofraya oturmamalı ve birinci safda, böyle birisi yanında nemâz kılmayıp, ikinci safa kaçmalıdır. Başka harâmları kullananlardan da böyle uzaklaşmalıdır.)
Altın, gümüş eşyâyı kullanmayıp süs olarak evde bulundurmak câizdir.
Kalaysız bakır, pirinc ve tunc kaplarda yimek câiz değildir. Çanak, çömlek, porselen kaplar efdaldir. Kalaylı kapları, başka ma’denlerden yapılmış kapları ve cam, plâstik kapları kullanmak câizdir. Altın ve gümüş levhaları, parçaları yapışdırılarak veyâ tellerini sararak süslenmiş eşyâ da kullanılır. Altın ve gümüşlü yerlerini tutmak da câiz, fekat, buralarını ağza değdirmek, üzerine oturmak câiz değildir. Galvaniz, yaldız şeklinde çok ince ve yerinden ayıramıyacak şeklde yapılmış altın ve gümüş kaplı eşyâyı, kapları kullanmak câizdir.
(Dürr-ül-muhtâr)da ve (Redd-ül-muhtâr)da buyuruyor ki, (Erkeklerin iç çamaşır ve dış elbise olarak ipek giymesi harâmdır. İpek, ipek böceğinin yapdığı ipliklerden örülmüş kumaş demekdir. [İpek böceği kozayı delerek çıkınca, elde edilen iplikler kısa ve kıymetsiz oluyor ise de, bunları hiçbir kitâb, uzun iplikden ayrı tutmamışdır. Bunlara halâl diyen olmamışdır. İpeğin her çeşidi harâmdır.]
(Muhît-i Burhânî) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, deriye değmeyen dış elbisenin câiz olduğuna bir rivâyet bildiriyor ise de, başka kitâblarda böyle birşey yokdur. Deriye değsin, değmesin harâmdır. İki imâma göre yalnız harbde giymek câiz olur. Elbisenin ve başlığın astarını ipekden yapmak mekrûhdur. Elbisenin kol, etek, ceb, paça, yaka ve başlık gibi yerlerine, dört parmak enine kadar geniş ipek şerit dikmek câizdir. Birçok şerit dikilebilir. Herbirine ayrı ayrı bakılır. Genişliklerinin toplamına bakılmaz. Dört parmağa kadar altın iplikden örülmüş şeritler de câizdir. Kadınlara ipek elbise ve her mikdârda altın şerit câizdir. Erkek çocuklara ipek giydirmek mekrûhdur. Erkeklerin de, ipek cibinlik kullanması câizdir. İpekden bel bağı câiz denildi. Başa ipek takke giymek ve boyuna ipek kese asmak mekrûhdur. İpek seccâdede nemâz kılmak câizdir. İpek yorganla örtünmek câiz değildir. Sâat, anahtar, tesbîh ipleri ve cebe konulan kese, çantalar, mushaf kesesi ve boğçanın ipekden olması câizdir. Dıvarları ipek kumaş ve halı ile örtmek, kibr ve zînet için olmazsa, câizdir. İpek halı, yaygı kullanmak, üzerine oturmak câizdir. İpek yemek peşkiri, iç donu mekrûhdur. Abdest havlusu câizdir.
Çözgüsü ipek olan, luhmesi ya’nî atkısı ipek olmıyan elbise erkeklere de harâm değildir. Çünki, kumaşın atkısı mühimdir. Çözgüsünün değeri yokdur. Atkısı ipek olup, çözgüsü ipek olmıyan elbise, sâf ipek gibi harâmdır. Sun’î ipek giymek erkeklere de halâldir. Çünki, bunlar parlak pamuk bileşikleridir. İpek böceğini öldürmek için kozayı güneşe koymak câizdir). Güneşde öldürmeyip de, ateşde ısıtarak, kaynar suya koyarak öldürmek câiz olmadığı, (Berîka)da yazılıdır.
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Hazar ve ibâha) kısmında diyor ki, (Bir mürted, bu eti yehûdîden satın aldım derse, inanılır ve yinir. Mürted olduğu bilinen kimseden aldığını söylerse yinmez. Çünki, (Mu’âmelât)da, meselâ alış-verişde, îmân ve adâlet aranmaz. Çocuğun, kitâblı ve kitâbsız kâfirlerin sözüne inanılır.
Sofradakiler, içeri gelen kimseyi yemeğe çağırsalar, âdil bir müslimân da, yidikleri eti mürted kesdi veyâ içdiklerinde şerâb karışık dese, çağıranlar âdil ise, oturur. Âdil değilseler oturmaz. İkisi âdil ise, yine oturur. Biri âdil ise, teharrî eder, ya’nî araşdırır. Karâr veremezse, oturup yir ve içer ve suları ile abdest alır.