1249

5) Günâhı çokdur. Hastalık çekmekle günâhlarının afv edilmesini ister. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Sıtma hastalığı, insanın günâhlarının hepsini temizler. Dolu dânesinde toz olmadığı gibi, sıtmalının günâhı kalmaz). Îsâaleyhisselâm” buyurdu ki, (Hasta olup, musîbete, felâkete uğrayıp da, günâhları afv olacağı için sevinmiyen kimse, âlim değildir). Mûsâ “aleyhisselâm”, bir hastayı görüp: (Yâ Rabbî! Bu kuluna merhamet et!) dedikde, Allahü teâlâ: (Rahmetime kavuşması için, gönderdiğim sebebler içerisinde bulunan bir kuluma, nasıl rahmet edeyim. Çünki, onun günâhlarını, bu hastalıkla afv edeceğim. Cennetdeki derecesini, bununla artdıracağım) buyurdu.

6) Sıhhatin hep yerinde olması, Allahü teâlâyı unutmağa, Ona ısyân etmeğe, harâm işlemeğe sebeb olacağını düşünüp, hasta kalmağı ister. Allahü teâlâ, acıdığı kullarını derd ile, hastalık ile, gafletden uyandırır. Nitekim, bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Mü’minlerde, üç şeyden biri bulunur: Kıllet ya’nî fakîrlik, ıllet ya’nî hastalık, zillet, ya’nî i’tibârsızlık) ve buyurdu ki, (Allahü teâlâ buyurdu ki: Hastalık benim kemendim, tuzağımdır ve fakîrlik zındânımdır. Buralara sevdiklerimi sokarım). Sıhhat, günâh işlemeğe sebeb olur. Âfiyet hastalıkda olur. Alîradıyallahü anh”, bir kalabalığı eğlence içinde görüp sordukda, bugün bayramımızdır dediler. Günâh işlemediğimiz günler de, bizim bayramımızdır buyurdu. Büyüklerden biri, rast geldiği birine, nasılsın dedikde, âfiyetdeyim dedi. O da, âfiyetde olduğun, günâh işlemediğin gündür. Günâh işlemekden dahâ tehlükeli hastalık yokdur buyurdu. Fir’avnın, herkesin kendine tapınmasını istemesine sebeb, dört yüz sene yaşamışdı. Bir kerre başı ağrımamış, ateşi olmamışdı. Bir kerre başı ağrısaydı, o saygısızlık hâtırına gelmezdi. Bir kimse, hasta olup tevbe etmezse, Azrâîl “aleyhisselâm” der ki, ey gâfil! Sana kaç def’a haberci gönderdim. Aklını başına toplamadın. Büyükler buyurur ki, mü’mine kırk gün içinde, her hâlde üzüntü veyâ hastalık veyâ korku yâhud malına ziyân gelir. Resûlullahsallallahü aleyhi ve sellem”, bir hanımı nikâh ile alacakdı. Bu kadın hiç hasta olmamışdır diye medh etdiler. Almakdan vaz geçdi. Birgün baş ağrısını söyliyordu. Bir köylü: Baş ağrısı nasıl olur? Benim başım hiç ağrımadı deyince, (Benden uzak ol! Cehennemlik görmek istiyen, buna baksın) buyurdu. Âişe “radıyallahü anhâ”, şehîdlerin derecesine yükselen olur mu? deyince: (Hergün yirmi kerre ölümü düşünen kimse, şehîdlerin derecesini bulur) buyurmuşdu. Şübhesiz, hastalar, ölümü çok hâtırlar. İşte, bu altı sebebden dolayı, ba’zıları ilâc kullanmamışdır.

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bu sebeblere muhtâc olmadığı için ilâc kullanırdı.

(Dürr-ül-muhtâr)da ve bunu açıklıyan (İbni Âbidîn)de (Sular) kısmı sonunda buyuruyor ki: (Harâm olan şeylerin ilâc olarak içilmesi, bunun hastaya iyi geleceği bilinirse ve halâl olan ilâc bulunmazsa, câiz olur. (Buhârî)deki hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, harâm olan şeylerde, size şifâ yaratmamışdır) buyurulmuşdur. Bunun ma’nâsı, şifâsı olduğu tecribe edilen harâm maddeler, ilâc için halâl olur, demekdir. Nitekim, susuzlukdan ölecek kimseye, ölümden kurtaracak kadar şerâb içmek halâl olur. Harâm olan şeyde, şifâ bulunması, mütehassıs olan müslimân bir doktorun söylemesi ile anlaşılır. Yalnız, domuz eti ve yağı, şifâsı bulunsa da, ilâc olarak da kullanılmaz). Muhammed Zerkânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Mevâhib-i ledünniyye) şerhi, sekizinci maksadda diyor ki, (Hadîs-i şerîfde, tedâvî olunuz buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfe göre, ölüme veyâ bir farzı terk etmeğe mâni’ olacak tedâvî ve kalb hastalıklarının tedâvîsi farzdır. Başka hastalıkların tedâvîsi sünnetdir.)

(Tâtârhâniyye)de diyor ki, (Başka çâre olmayınca, ölümden kurtulmak için ameliyyât olmak câizdir.)

Son söz olarak deriz ki, hastalık sebeblerinden kaçınmak, tevekküle mâni’ değildir.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.