Bundan başka, (Dürr-ül-muhtâr) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” yemîn kısmında, nezri anlatırken buyuruyor ki, (Her beldede, her mahallede mescid yapmak, hükûmet üzerine vâcibdir. Beyt-ül-mâl parasından yapdırılması lâzımdır. Hükûmet yapdırmazsa, müslimânların yapdırması vâcib olur). Birinci cild, dörtyüzsekseninci sahîfede diyor ki, (Ezân okunurken, câmi’den çıkmak harâmdır. Fekat, kendi mahallesindeki câmi’ cemâ’ati ile kılmak için çıkmak câizdir. Çünki, mahallesindeki câmi’de kılmak vâcibdir). Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, her mahallede mescid bulunması, mahalle mescidlerinin hepsinde ezân okunması, herkesin kendi mahallesi veyâ çarşısı câmi’inde okunan ezânı işitip, buradaki cemâ’ate gitmesi emr edilmişdir. Her mahallede câmi’ bulunacak, hepsinde ezân okunacak, herkes ezân sesi duyacakdır. Ho-parlörle uzaklara duyurmağa lüzûm yokdur. Şimdi, ezânı ho-parlör ile okuyorlar. Ho-parlör sesleri birbirine karışarak, ezân oyuncak hâlini alır. Görülüyor ki, ho-parlörle okumak, lüzûmsuz ve zararlı olmakdadır. İslâmiyyetin emrine uyarak her müezzin minâreye çıkıp, sünnete uygun ezân okuyunca, herkes kendine yakın ezânı çok iyi işitir. Uzaklardan ho-parlör sesini duymağa lüzûm olmaz. Ezânı ho-parlörle okuyarak, sesin uzaklardan işitilmesini istemek, ezânın bir yerde okunmasını, her câmi’de okunmamasını istemek demekdir.
Beyhekînin bildirdiği ve (Künûz-üd-dekâık)da yazılı hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâbına “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” hitâb ederek buyurdu ki, (Sizden sonra, bir zemân gelecekdir. O zemânda bulunan müslimânların en sefîlleri, en aşağıları, müezzinlerdir). Bu hadîs-i şerîf, tegannî ederek ve sünnete uymıyarak okuyan ve ibâdetlere bid’atler karışdıran kimselerin zuhûr edeceklerini haber vermekdedir. Allahü teâlâ, müezzin kardeşlerimizi, bu hadîs-i şerîfde kötülenen müezzinler gibi olmakdan muhâfaza buyursun! Âmîn.
Zemânımızda, minâresine çıkılıp sünnete uygun ezân okunan bir câmi’ görünmez oldu. Minârede okumamak şehrlere de, köylere de yayıldı. Çok şükr, Diyânet işleri başkanlığı, müftîliklere gönderdiği 1.12.1981 târîh ve 19 numaralı ta’mîmi ile, müezzinlerin minâreye çıkarak ezân okumalarını mecbûrî hâle getirmişdir.
Ezân okuyanın müslimân, âkıl ve sâlih olduğunun bilinmesi lâzımdır. Bunun için teypden ve radyodan okunan ezân sahîh olmaz. Minâreye çıkıp ho-parlörle okumak da, sünnete uygun değildir. Birinci kısmda, 61. maddenin sonuna bakınız! İbâdet ile âdeti ayırd etmek lâzımdır. İbâdet olmayan şeylerde, radyo, ho-parlör kullanılır. İslâmiyyet, buna birşey demez. Fekat, ibâdetlerde ufak değişiklik yapan mezhebsiz olur.
Bütün fıkh kitâblarında, meselâ fârisî (Tergîb-üs-salât) kitâbında diyor ki, (Abdestsiz ve cünüb ve serhoş olanın ve fâsıkın ve çocuğun ve kadının ve mecnûnun ezân okumaları mekrûhdur. Serhoş, cünüb ve mecnûnun okudukları ezânı tekrâr okumak lâzım olduğu, sözbirliği ile bildirildi. Kâfir, nemâz vaktinde ezân okursa, müslimân olduğu anlaşılır. Çünki ezân, müslimânlığın şi’ârıdır, alâmetidir). Ezânı, ma’nâsını bilerek, inanarak ve severek okumak müslimân olmanın alâmetidir. Büyük günâh işliyene (Fâsık) [kötü kimse] denir. İçki içen, kumar oynıyan, kadınlarla, kızlarla arkadaşlık eden, her gün beş vakt nemâz kılmıyan, (Fâsık) olur. Kadınların ezân, Kur’ân, mevlid, ilâhî okuyarak seslerini erkeklere duyurmaları harâmdır. Ho-parlör, radyo ve televizyon ile duyurmaları mekrûh olur. Bu âletlerin harâm sesler için kullanılmaları âdet olan yerlerde, (âlet-i lehv) eğlence âletleri olurlar. Bunlarla ibâdet yapmak, meselâ ho-parlörle ezân okumak, fâsıkın okuması gibi, câiz olmaz. Fısk yapanlar gibi ezân okumanın harâm olduğu (Dürer)de yazılıdır.
Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsının değişerek, küfre sebeb olmasının misâlleri çokdur. Burada birini bildirelim: Yasîn-i şerîf sûresinde seksenbirinci âyet-i kerîmenin sonunun meâli, (Onun yaratdıkları pek çokdur. O, herşeyi bilir)dir. Hâlbuki, bu âyet-i kerîme