Kur’ân-ı kerîm ve mevlidler de, böyle mûsikî ile okununca, kelimeler bozularak ma’nâları değişiyor. Te’sîri ve sevâbı kalmıyor. Kur’ân-ı kerîmi güzel ses ile ve tecvîd ile okumalıdır. Bu vakt te’sîri ve sevâbı çok olur.
(Berîka) kitâbında, dil âfetlerinin onyedincisi olarak gınâ, ya’nî tegannî uzun anlatılmakdadır. Şeyh-ül-islâm Ebüssü’ûd efendinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” fetvâsı da yazılıdır. Bu fetvâda halâl ve harâm olan tegannîler bildirilmekdedir. Çalgılar hakkında hiçbirşey yazılı değildir. Ney ve çalgı çalanların bu fetvâyı ileri sürmeleri, Ebüssü’ûd efendiye iftirâ olmakdadır.
(İbni Âbidîn) dördüncü cildde, şâhidliği kabûl edilmiyenleri anlatırken buyuruyor ki, (Eğlence için ve para kazanmak için başkalarına şarkı söylemek, sözbirliği ile harâmdır. Çalgı çalarak dans etmek büyük günâhdır. Sıkıntısını gidermek için kendi kendine şarkı söylemek günâh değildir. Va’z ve hikmet bulunan şi’r dinlemek câizdir. Çalgı olarak, yalnız kadınların düğünlerde def çalması câizdir). Fekat, erkek kadın bir arada bulunmamalıdır. Tegannî ve çalgı hakkında (Mevâhib-i ledünniyye) ikinci kısm sonunda geniş bilgi vardır. (Hadîka)da, kulak âfetlerini anlatırken buyuruyor ki, (Fısk, içki meclislerinde ve kızları oynatarak çalgı çalmak ve bunu dinlemek harâmdır. Hadîs-i şerîfde yasak edilen, böyle çalınan çalgılardır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” çobanın kavalını işitince, parmakları ile mubârek kulaklarını kapadı ise de, yanında bulunan Abdüllah bin Ömere kulaklarını kapamasını emr etmedi. Bu da, geçerken duymanın harâm olmadığını göstermekdedir). El âfetlerini bildirirken buyuruyor ki, (Çalgıyı, içki, oyun ve kadın bulunan yerlerde keyf için çalmak harâmdır. Düğünlerde def çalmak hadîs-i şerîfde emr edildi. Bu emrin erkeklere de şâmil olması esahdır. [Fekat, İbni Âbidînin yukarıdaki men’ eden yazısı tercih olunur.] Harbde, hac yolunda ve askerlikde davul ve benzeri âletleri çalmak câizdir). Mekteblerde, millî ve siyâsî toplantılarda ve bayramlarda bando, müzika çalmak câiz olduğu buradan anlaşılmakdadır.
İmâm-ı Zehebînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Tıbb-ün-nebevî) kitâbının ve İbni Âbidînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Ukûd-üd-dürriyye) fetvâ kitâbının sonlarında, tegannînin harâm olan ve câiz olan kısmları arabî olarak uzun anlatılmakdadır. Bu kitâblardan birincisi, (Teshîl-ül-menâfi’) kitâbının kenârında olarak, ikincisinin yalnız tegannîyi anlatan yazıları, (El-Habl-ül-metin fî-ittibâ’is-selefis-sâlihîn) kitâbının sonuna ek olarak, İstanbulda, Hakîkat Kitâbevi tarafından basdırılmışdır.
Izdırâb dolu, rü’yâdır bu hayât,
doğmuşuz ölmek üzere, değil mi?
Zevk ile geçerse de, birkaç sâat,
derd kovalar, zevklerin herbirini!
Gideriz her an, cehl ve gafletle,
ölüm denizi dibine hasretle.
Dürlü mihnetle ve bin meşakkatle,
mahvu perişân eder dünyâ bizi.
Biz ise seyr eyleyip, bu bünyâdı,
ararız halkı için, nedir bâdî.
Hâlıkı, halkı ve sırr-ı îcâdı,
bilmek isteriz Hakkın hikmetini.
Fekat, Hakkın koyduğu sırrın halli,
kulun aklı ile olamaz, bes belli.
İnsana acz ve gaflet ve cehli,
etdirirler sehv içinde sehvi.