ve ba’zı şeylerin keşf olunması, görülmesi ve fen bilgilerinin dışında aklları şaşırtacak işlerin yapılması, kâfirlerde de hâsıl olur. Riyâzetler çekmek, belli şeyleri ibâdet olarak yapmak, muska yazmağı, hastaları, büyülenmiş olanları okumağı, üflemeyi, san’at hâline getirmek, din işleri değildir. Câhilleri, ahmakları toplamak ve dünyâlık ele geçirmek için yapılmakdadır. İslâmiyyetde bunların kıymeti ve ehemmiyyeti yokdur. İslâmiyyetde kıymeti olan ve ehemmiyyeti olan ve insanı Allahü teâlâya yaklaşdıran şey, ancak, Onun Resûlüne, Peygamberine “sallallahü aleyhi ve âlihi ve sellem” uymak, O yüce Peygamberin izinde bulunmakdır. Eshâb-ı kirâmın ve Ehl-i beyt-i ızâmın “radıyallahü anhüm” yolu budur. Kur’ân-ı kerîm bu yolu göstermek için gönderilmişdir. Allahü teâlâ, hepimizi sevgili Peygamberinin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâmın ve Ehl-i beyt-i ızâmın yolunda bulundursun! Âmîn.
[(Dürr-ül-muhtâr) beşinci cild, 481. ci sahîfede diyor ki, (Nevruz veyâ Mihrican [Martın ve Eylülün yirminci] günlerinde, bunların ismlerini söyliyerek hediyye vermek harâmdır. Bu günleri bayram bilerek vermek, küfr olur. Bu günleri ta’zîm ederek kâfire yumurta veren kâfir olur. Bu günlerde birşey satın almak da böyledir. Her zemân aldığını satın alırsa, kâfir olmaz). (Bezzâziyye) fetvâsında diyor ki, (Nevruz günü, mecûsîlerin bayramıdır. O gün, mecûsîlerin yanına gidip, onların yapdıklarını yapmak küfrdür. O gün, bayram yapan müslimânın îmânı gider de haberi olmaz). Noel günü ve gecesinde ve kâfirlerin paskalya ve yortularında, onlar gibi bayram yapanın da kâfir olduğu bu fetvâdan anlaşılmakdadır.
(Tefsîr-i Mazherî)de, Mâide sûresinin kırkdördüncü âyetinin tefsîrinde buyuruyor ki, (Hadîs-i şerîfde, (Îsâ aleyhisselâmın yapdığını yapmakda ben herkesden ilerideyim. Peygamberler“aleyhimüsselâm”, babaları bir olan kardeşler gibidirler. Anaları ayrıdır. Dinleri birdir) buyuruldu. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “rahmetullahi aleyh”, bu hadîs-i şerîfe uyarak, önceki dinlerin, Muhammed “aleyhisselâm” tarafından değişdirilmemiş olan hükmleri ile amel etmemiz vâcibdir buyurdu. Ya’nî, geçmiş dinlerin hükmü olduğu, âyet-i kerîme veyâ hadîs-i şerîf ile bildirilmiş ve nesh edildiği bildirilmemiş olan hükmler ile amel edilir). Amel etmemiz lâzım olan böyle hükmlerin hepsini, fıkh âlimlerimiz tesbît etmişlerdir. Fıkh âlimlerinin izn verdiklerinden başka olan ibâdetlerine uymamız câiz değildir. Çünki, yehûdîlerin ve hıristiyanların şimdi yapmakda oldukları ibâdetlerin ba’zısını, sonradan kendileri uydurmuşlardır. Bunlara uymamız, küfr veyâ harâm veyâ mekrûh olur. Doğruyu, yanlışı, fıkh kitâblarından öğrenmeliyiz! İmâm-ı Şâfi’î “rahime-hullahü teâlâ aleyh” ise, önceki dinlerin hiçbir hükmü, bizim için huccet olmaz buyurdu.
(Birgivî vasıyyetnâmesi) şerhi, 115 ve 202. ci sahîfelerinde diyor ki, (Zünnâr denilen papas kuşağını bağlamak ve putlara, heykellere, meselâ haç, salîb denilen, Îsâ aleyhisselâmın asılmış hâli dedikleri, birbirine dik kesişen iki çubuğa tapınmak, boynuna asarak ta’zîm etmek ve islâmiyyeti bildiren din kitâblarından birini tahkîr etmek, islâm âlimlerinden birini istihzâ, alay etmek ve küfre sebeb olan bir söz söylemek ve yazmak ve ta’zîm etmemiz emr olunan birşeyi tahkîr ve tahkîr etmemiz emr olunan birşeyi ta’zîm etmek küfrdür. Bunları yapanın îmânı gider, kâfir olur. Fekat, büyük bir günâh işliyen, bu işin fenâ olduğunu düşünür, yapdığına pişmân olur, üzülür. Allahü teâlâdan utanırsa, îmânı gitmez, kâfir olmaz. İ’tikâdı sahîh olup, küfr alâmeti olmıyan büyük günâhı işliyen kâfir olmaz. Bu günâhına tevbe eder, Allahü teâlâdan afv dilerse, afv olur. Tevbe etmeden ölürse, Allahü teâlâ dilerse, yine afv eder. Dilerse, günâhı kadar azâb edip, sonra Cennete kor. Fekat îmânsız olarak ölen kâfir ve bid’at sâhibi, âhıretde hiç afv olunmıyacak, muhakkak Cehennemde yanacakdır. Kâfir, Cehennemden hiç çıkarılmıyacak, bid’at sâhibi, çıkarılacakdır).
Îmânı olmayan kimsenin sonsuz olarak Cehennem ateşinde yanacağını Peygamber efendimiz haber verdi.