Ondan evvelki paralar, kısa ve kalın parçalar hâlinde idi. [(Hadîka)da, Makrîzîden alarak, islâmiyyetde ilk basılan paralar hakkında geniş bilgi vardır. Ahmed bin Alî Makrîzî, islâm âlimi olmayıp, târîhci ve şî’î görüşlü olduğundan bu yazıları almak uygun görülmedi.] İslâmiyyetden evvel Mekkede, altın ve gümüş para vardı. Ağırlıkları, müslimân parasının iki misli idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ve hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh”, bu paraları da kullandılar).
(Uyûn-ül-besâir)de, zekât nisâbını anlatırken diyor ki: (Önceleri üç çeşid dirhem vardı. Bir dirhem gümüş yirmi kırât veyâ oniki kırât yâhud on kırât ağırlığında idi. Bunlara, onluk, altılık, beşlik dirhemler denir. Hazret-i Ömer, bu üç dirhemin kırâtlarını toplayıp kırkiki oldu. Bunu üçe bölüp ondört kırât ağırlığında ortalama bir dirhem yapdı. Buna yedilik dirhem denir. Çünki, on dirhemin ağırlığı, yedi miskalin ağırlığı kadar olmakdadır. [Bir miskal, yirmi kırât ağırlığındadır.] Dirhemler, önceleri çekirdek şeklinde idi. Bildiğimiz yuvarlak şeklde ilk baskı yapan, hazret-i Ömerdir sözü meşhûrdur. (Fetâvâ-i Zahîriyye)de de böyle yazılıdır). (Mir’ât-ül-haremeyn)in Mekke kısmında diyor ki, (Belli ağırlıkda basılmış olan altın ve gümüş paralara, (Meskûkât) denir. Altın paralara (Dînâr), gümüş paralara (Dirhem)denir. Târîhcilerin bulduğu en eski meskûkât, eski yûnânlılar zemânında basılandır. Eshâb-ı kirâm zemânında, eski arab meskûkâtı kullanıldığı gibi, basılmamış altın ve gümüş parçaları da, dartarak kullanılırdı. O zemân, ağırlıkları başka üç dürlü dirhem vardı. Hazret-i Ömer “radıyallahü anh”, ortalama ağırlıkda başka tek bir dirhem kabûl etdi. Kırâtın ağırlığını da değişdirip, dirhemin ağırlığının ondörtde birine bir kırât dedi. Yirmi kırâta bir miskâl dedi. Hazret-i Osmân, hicretin yirmisekizinci senesinde Taberistânda (Hertek) şehrinde, bu hesâb üzere altın ve gümüş basdı.
İslâm devletlerinin çoğu, kendi zemânlarında çeşidli paralar basdılar. Osmânlılarda ilk zemânlarda Selçuklu sultânlarının paraları kullanıldı. Sultân Orhân hân 729 [m. 1329] senesinde ilk Osmânlı parasını basdırmışdır. Dahâ sonra çeşidli paralar basılmış ve bu işi düzene koyan çeşidli kanûnlar yapılmışdır). Miskâl ve dirhem ağırlıkları, Hanefî ve Şâfi’î mezheblerinde başka başkadır.
1333 hicrî şemsî senesinde Tahranda basılmış olan (Ferheng-i fârisî)de, (Çav) kelimesini anlatırken diyor ki, (Çince bir kelimedir. Çok eskiden Çinde kullanılan kâğıd paradır. Îrân şâhlarından Keyhâtu, 693 hicrî kamerî senesinde Îrânda, Çinlilerin çav paraları gibi kâğıd para basdırıp, altın ve gümüş yerine kullanılmasını emr etdi ise de, halk kullanmadı. Terk edildi). (Burhân-ı kâtı’) tercemesinde diyor ki, (Çav ve çad denilen dikdörtgen şeklindeki mukavva parçaları, Cengizden sonraki Mogol sultânlarından biri tarafından ve sonra Azerbaycan sultânı İzzeddîn Muzaffer tarafından para olarak kullanıldı. Halk kabûl etmeyip, İzzeddîni öldürdüler). Osmânlı devletinde ilk kâğıd paranın 1256 hicrî senesinde kullanıldığı, sonra terk edildiği, birinci kısmda, zekât bahsinde bildirilmişdi. [İslâm devletleri ma’denî para kullanmağı tercîh etmişlerdir. Bunun bir sebebi de tesarruf idi. 29 Mart 1986 târîhli Türkiye gazetesinde diyor ki, (Türkiyede tedâvülde bin ton kâğıd lira vardır. Bunlar, büyük masraf ile yapılmakdadır. Bunları, kullanırken harâb oldukları için, her sene dörtyüz ton tekrâr basılmakdadır. Bu büyük masrafdan kurtulabilmek için, hiç olmazsa bir kısmı yerine ma’denî liralıklar basılması için çalışılmakdadır.)]
Semen, para olmayıp mal ise, hattâ altın veyâ gümüşden işlenmiş eşyâ ise, pazarlıkda ta’yîn edilince, mebî’ gibi te’ayyün eder. Satış da, (Mukâyada) olur. Ya’nî, onu aynen vermek îcâb eder. Meselâ müşterî, bir gümüş kaşığı gösterip, şu kaşık ile, bu horozu satın aldım dese, kaşığı vermesi lâzım olup, aynı ağırlıkda ve şeklde ve aynı kıymetde başka gümüş kaşık veremez. Nakd ve râyic olan diğer paralar da, emânetde ve şirketde ve vekâletde ve kirâ bedelinde ve hibede, ya’nî hediyye vermekde