Bankalar fâizle para alamaz olur. Milleti sömüremez olur. İslâmiyyetin emr etdiği gibi çalışmağa mecbûr olurlar. Köylüyü, altından kalkılmaz fâiz borclarına, felâkete, tenbelliğe sürükliyen ve birkaç kişinin menfe’ati için kurulmuş olan bir bankayı, Allahü teâlânın emrlerine uygun, tüccârlara, san’at adamlarına, fabrikalara sermâye vererek ortak olan, binâ, te’sîsler yapıp satan, her cihetden verimli, fâideli islâm bankası şekline sokmak, pek mümkin ve çok kolaydır. Bankaların, böylece, milletlerin refâh ve se’âdetine, memleketlerin kalkınmasına çok hizmet edeceği muhakkakdır.
Süâl: Ev yapdırmak için, hiç veyâ lüzûmu kadar parası olmıyan bir kimse, bankadan fâiz ile ödünc alıp ev yapdırıyor. Bir yuva sâhibi oluyor. Fekat, fâizi ödemek de çok zor oluyor. Ödiyemezse, borcu artıp, evi satılıp, emekleri boşa gidiyor. Sıkıntıdan kurtulamıyor. İslâm bankası, bunu nasıl fâideli şekle çevirebilir?
Cevâb: İslâm bankası, buna fâiz ile para vermez. Ondan, istediği evin bütün evsâfını öğrenerek, kendi mühendisleri, ustaları ile ve en iyi malzeme ile, onun yapdırabileceğinden dahâ iyi, medenî ihtiyâcları da karşılayan ev yapdırır. Sonra, banka, bütün masraflarını ve kârını da katarak, bu evi ona taksît ile satar. O kimse, zahmetsizce, iyi bir eve kavuşduğu gibi, banka da, fâizsiz yardım yapmış, kendisi de halâl para kazanmış olur.
Süâl: Dâr-ül-harbde, ya’nî Fransa gibi putlara tapınılan yerde bulunan ve müşterîleri kâfir olan bankaya para yatırıp fâiz almak câizdir. Herhangi bir bankadan, zarûret olmadan para çekip fâiz ödemek, her zemân ve her yerde harâmdır. Böyle olunca, kâfirler, bankadan yüzbinlerce lira çekip büyük işler yapıyor. Müslimân tüccâr, bankadan hiç para çekemediği için, büyük işler göremiyor. Ticâret kâfirlerin elinde kalıyor. Müslimân tüccâr, onların elinde oyuncak oluyor?
Cevâb: Müslimân tüccâr, müslimân zenginlerden karz-ı hasen olarak, ödünc alır. Böylece, bankaya binlerce lira fâiz ödemekden kurtulur. Ödünc veren de, çok sevâb kazanır. Tüccâr, islâmiyyete uymazsa, emniyyet, güven kazanamaz. Kimseden ödünc birşey alamaz. Ödünc alamıyan bir tüccâr, hisse senedleri çıkarıp, müslimânları kendine ortak yapmalı. Kâra ortak olmak için, zenginler, tüccâra çok para verirler. Bankalar pek az fâiz verdiği için, paralarını bankaya değil, ticârete yatırırlar. Böylece, yurdda ticâret, san’at gelişir. Memleket kalkınır. Hem de, bankalar, zenginleri soyamaz, milleti sömüremez olurlar. Memleket refâha kavuşur.
Süâl: Zenginler, tüccârlara ve san’at sâhiblerine ortak olmuyor. Paralarını bunlara fâiz ile ödünc vermek istiyorlar. Bunun çâresi nedir?
Cevâb: İslâm dîninde herşeyin çâresi vardır. Her işde islâmiyyete uymak pek kolaydır. Bunun için, fıkh ilmini iyi öğrenmek veyâ iyi bilen bir Allah adamını bulup, ona sormak lâzımdır. Zengin, san’at veyâ ticâret sâhibine lâzım olan eşyâyı, makineleri, kendisi için satın alır. Sonra, uyuşacakları yüksek fiyâtla, veresiye olarak, bunlara satar. Belli zemânlar için ödeme senedi yaparlar. Böylece, san’at veyâ ticâret sâhibinin işi fâizsiz yapılmış, zengin de, banka fâizinden katkat çok kazanc sağlamış olur. Aralarına banka karışmamış olur.
Süâl: San’at sâhibine lâzım olan demir eşyâ, makina ve benzerleri, zengine satılmıyor. Yalnız san’at sâhiblerine satılıyor. Bu durumda ne yapılabilir?
Cevâb: İslâm dîni, her zorluğu kolaylaşdırıcıdır. İslâmiyyetde, çözülemiyecek hiçbir mes’ele yokdur. Ehl-i sünnet âlimleri, kıyâmete kadar yapılacak olan her işin, her yeniliğin, her buluşun, insanların se’âdetleri için kullanılabilmeleri yollarını, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden çıkarmışlar, kitâblarına yazmışlardır. Kendilerini müctehid sanan ve tanıtan ve yüksek islâm âlimleri ile boy ölçüşmeğe kalkışan din câhillerine, îmân hırsızlarına ve dinde reform istiyenlere, yapacak bir iş bırakmamışlardır. Müslimânların, dinde reform yapmaları, yeni yeni şeyler uydurmaları değil, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını anlamağa, öğrenmeğe çalışmaları, işlerini bunlara uygun yapmaları lâzımdır.