Ta’zîr, katl etmekle de olur. Bir adamı yabancı kadınla zinâ hâlinde gören kimse, bağırmakla veyâ döğmekle ayıramıyacağını anlarsa, katli câiz olur. Kadın zinâya râzı olmuş ise, kadın da öldürülebilir. Zevcesini veyâ mahremini zinâ hâlinde gören, onu da, adamı da birlikde öldürür. Başka sûretle korkutmağa lüzûm yokdur. Bir kadın veyâ oğlan, kendisini zorlıyan adamı öldürebilir. Bütün bunlarda öldürenin isbât etmesi lâzımdır ki, kolay birşey değildir. Kadını aldatıp kocasından ayıran kimse, kadını verinciye veyâ ölünciye kadar habs olunur.
Zulm ile, yol kesmekle, soygunculukla ve kul hakkı olan büyük günâhları, hırsızlık, lûtîlik yapmakla meşhûr olanları günâh işlerken görenler, başka şey ile mâni’ olamadıkları zemân, öldürmeleri herkese câiz, hattâ sevâbdır. Hâkimlerin öldürmesi ise vâcibdir.
Ta’zîr, memleketden nefy ederek, sürerek ve evini yıkarak da olur. Halka eziyyet edenler, zinâyı âdet eden bekârlar nefy olunur. Çalgı çalınan evin hurmeti kalmaz. Halîfe Ömer “radıyallahü anh” şarkıcı kadının evine girip kamçı ile vurdu. Başı açıldı. Soruldukda, harâm işlemeği âdet edindiği için, hurmeti kalmamışdır. Câriye hâline gelmişdir buyurdu. Fıkh âlimlerinden Ebû Bekr-i Belhî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bir köye gitdi. Dere kenârında, kadınlar, başları ve kolları açık toplanmışlardı. Niçin kadınların yanına geldin dediklerinde, bunların hurmetleri kalmamışdır. Îmânları şübhelidir. Kâfir kadınları gibidirler buyurdu. İkinci kısmda, otuzsekizinci maddeye bakınız!
Her müslimân, günâh işlemekde olana ta’zîr yapar. İşledikden sonra ise, ancak hâkim yapar. Müslimân, şerâba tuz katdım. Sirke yapacağım dese de, şerâb şişesi kırılır. Zimmî, müslimânlar arasında şerâb satınca, bunun şişeleri de kırılır. Bu şişeleri ve çalgıları kıran tazmîn etmez. Hadîs-i şerîfde, (Günâh işliyeni gören, eli ile mâni’ olsun. Buna gücü yetmezse, dili ile mâni’ olsun!) buyuruldu. Kaba avret olmıyan yeri açık gezene nasîhat verilir. Fitne çıkacak ise, emr-i ma’rûf yapılmaz. Kaba avreti açık olana sert söylenir. İnâd ederse döğülür. Had cezâları böyle değildir. Bunları yalnız devlet yapar. Kul hakkı karışan günâhlarda da yalnız hâkim ta’zîr eder. Bunun için hak sâhibinin da’vâ açması lâzımdır. Yabancı kadına bakmak, dokunmak, halvet etmek, şerâb satmak, çalgı çalmak, fâiz alıp vermek bu günâhlardandır.
[(Hadîka)da dil âfetlerini anlatırken diyor ki, (Emr-i ma’rûfu ve Nehy-i münkeri el ile yapmak, devlet adamlarına, dil ile yapmak, din adamlarına, kalb ile yapmak da her müslimâna farzdır. El ile yapmağa (İhtisâb) ve (Hisbet) denir. Dil ile yapmağa (Va’z) ve (Nasîhat) denir. Hisbet yaparak çalgıları, içki şişelerini kırmak yalnız devlet me’mûrlarının vazîfesi olduğu için, başkaları kırarsa tazmîn eder, öderler. Hisbet yapmak, din adamlarına farz değil ise de, günâh işlenirken mâni’ olmaları câizdir. Fekat, din adamı hisbet yaparken fitne uyandırmamalıdır. Ya’nî, kendinin ve müslimânların dînine veyâ dünyâsına zarar gelecek olursa, hisbeti terk etmesi vâcib olur. Hisbet yaparken kendinde kibr, riyâ, sû’i zan, meşhûr olmak düşüncelerinin hâsıl olması ve müslimânı hakâret, techîl etmesi, fitne olur. Câiz olan birşeyi yapmak harâm işlemeğe sebeb olursa, bunu yapmak da harâm olur. Zinâ ederken görünce öldürmek câiz olur denildi. Vâcib olur denilmedi. Bağırarak önlenemezse câiz olur ve öldürülünce, zinâ etmekde olduğunu iki şahid ile isbât etmesi lâzım olur. Zinâ edenin ikisini de öldürmeyip, suçlarını örtmek dahâ iyi olur. Câiz olmak başkadır, vâcib olmak başkadır. Hadîs-i şerîflere, kendine göre ma’nâ vererek, vâcib olmıyan şeyi yapmağa kalkışmamalıdır. Fitne çıkarmamağa dikkat etmelidir. Öldürüleceğini muhakkak bilenin cihâd yapması câiz olmaz. Öldürüleceğini bilenin şartlarına uygun hisbet yapması câiz olur ve ölünce şehîd olur. Fekat, fitne çıkacağını bilenin hisbet yapması câiz olmaz. Zâlim devlet adamlarına, Allah rızâsı için, dil ile emr-i ma’rûf yapmak da böyledir)].