Sâlihlerin, Velîlerin çamaşırından, elbisesinden kefen yapmak veyâ kefen içine, yüzüne, göğsüne koymak fâideli olduğu (Ma’sûmiyye) cild 1, üçüncü mektûbunda da yazılıdır.
Kadının kefeni beş parça olmak sünnetdir: Kamîs, izâr, lifâfe, himâr ve göğüs bezi. Himâr, baş örtüsü olup, yetmişbeş santim kadar uzundur. Uçları yüze sarkıkdır, başa sarılmaz. Göğüs bezi: Omuzdan dize kadardır.
Fakîr olan veyâ çok borcu olan erkeklere (Kefen-i kifâye) olarak izâr ve lifâfe, kadınlara kamîs, lifâfe ve baş örtüsü câiz olur ise de, dahâ azı mekrûhdur. Zarûret hâlinde, erkeğe ve kadına yalnız lifâfe lâzımdır. Meyyitin malı yoksa, başkalarının, Beyt-ül-mâlın [ya’nî devletin] vermesi farzdır. Avret yerini örtmesi kâfi değildir. Bez küçük ise, açık kalan kısmlar, yaprakla, otla örtülür.
Tabutun içine, önce lifâfe serilir. Sonra üzerine izâr yayılır. Kamîs de, tabutun içine konur. Kadınlarda, izârdan önce veyâ sonra göğüs bezi serilir. Sonra, tabutun etrâfında üç veyâ beş kerre behûr dolaşdırılır. Behûr, tütsüdür. [Meselâ, bir kürek içindeki ateşe öd ağacı, günnük, misk, sandal ağacı, çendene [candana], zerîre, aselbend gibi kokulu maddeler koyup dumanı çıkarılır.] Kefenleri tabuta koymadan, herbirini ayrıca tütsülemek dahâ iyidir. Böyle tütsüleme, rûhu çıkarken ve yıkamağa başlarken de yapılır. Cenâze taşırken ve kabre koyarken yapılmaz.
[(Fetâvâ-i fıkhiyye)de yazılı hadîs-i şerîfde, (Âdem “aleyhisselâm” vefât edince, melekler Cennetden hanût ve kefen getirdiler. Su ve sedr yaprağı ile yıkadılar. Üçüncüsünde kâfûr koydular. Üç kefen ile kefenlediler. Nemâzını kıldılar. Lahd yapdılar. Defn etdiler. Sonra çocuklarına dönerek, ey Âdem oğulları! Ölülerinize böyle yapınız dediler) buyuruldu].
Kefen yeni olursa da, önceden yıkanmış olarak hâzır bulundurulmalıdır. Kefeni önceden hâzırlamak lâzımdır. Kefenlerin her üçü üzerine de hanût serpilir.
Meyyit kurulandıkdan sonra, kamîs tabutdan alınarak, başından geçirilip, yarısı önünden, yarısı arkasından, ayaklarına kadar uzatılır. Tabutun içine, izârın üstüne Besmele ile yatırılır. İzârın önce sol tarafı, sonra sağ tarafı, meyyit üzerine kapatılır. Lifâfe de böyle kapatılır. Ya’nî sağ kenârları sol kenârlarının üstüne kapatılır. Nitekim diri iken de, ceket, gömlek ve sâire böyle kapatılır.
Kadınların kamîsi kapandıkdan sonra, saçları ikiye bölünüp, iki yandan göğsü üzerine, kamîs üstüne konur. Saçları üstüne hımâr konup, üzerine izâr kapatılır. İzârdan önce veyâ sonra göğüs bezi sarılır. Sonra lifâfe kapatılır. Lifâfenin baş ve ayak uçları ve ortası [ya’nî mi’de hizâsından] bir bezle sararak bağlanır. Büyük oğlan, adam gibi kefenlenir. Büyük kız, kadın gibi kefenlenir. Küçük oğlan bir, küçük kız, iki parça kefene sarılır. Ölü doğan çocuk, düşük ve insan uzvu [meselâ kolu] kefenlenmez, bir beze sarılıp gömülür.
Mezârdan çıkarılmış, çıplak görülen bir ölü, kokmamış ise, sünnet üzere kefenlenip gömülür. Kokmuş ise, bir beze sarılıp gömülür.
Sünnet mikdârı kefen, meyyitin malından alınır. Borcundan, vasıyyetinden ve mîrâsından önce, kefen parası ayrılır. Malı olmıyan meyyitin kefenini, nafakasını vermek vâcib olan akrabâsı, mîrâs mikdârları hesâbı kadar ortaklaşa alır. Nitekim, diri iken nafakasını da mîrâs mikdârları nisbetinde verirler. Fekat, oğulları ve kızları varsa, bunlar müsâvî mikdârda verir. Çünki, çocukların nafaka vermesi, mîrâsa göre olmayıp, müsâvî mikdârdadır.
Babası ve oğlu kalan kimsenin kefenini yalnız oğlu verir. Kadının kefenini, kadın zengin olsa bile, zevci verir. Nafakasını verecek kimsesi olmıyan meyyitin kefenini, Beyt-ül-mâl verir. Beyt-ül-mâl müntezam işlemiyorsa, haberi olan her müslimânın vermesi, farz-ı kifâye olur. Haberi olanlar fakîr ise, başkalarından zarûret kefeni, ya’nî bir kefenlik bez isterler. İstanbulda kefen için, erkeklere yedi metre, kadınlara sekiz metre patiska almak âdetdir. Eni 130-140 santimetredir.